Özgen Aydos
Twitter: @ozgenaydos
Şafak Pavey’le 2013 yılında röportaj yapmak için tanışmıştım. Meclis’in gri koridorlarını şen kahkahaları ile çınlatıyordu. Röportaj boyunca da aynı güleryüzlülüğünü sürdürmüştü. Onun hayatı göğüsleyişine, kim olursa olsun hemen etrafını sevgi çemberiyle sarışına hayran kalmıştım. ‘’Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir’i okurken de o gün röportajda hissettiğim samimiyeti hissettim. Kitap yazmamış Pavey, içini dökmüş…
Şafak Pavey, Birleşmiş Milletler temsilcisiyken İran’da görev yaptığı üç yılı, yaşadıklarını, izlenimlerini yazmış. Aslında kitap çıkalı tam altı yıl olmuş. Ama bu altı yılda Ortadoğu’da neler değişti derseniz, yaşanan savaşların dışında hiçbir şey…
Kitabı okumaya başladığımda Pavey’in her şeye mutlulukla bakan gözlerini göreceğim sanmıştım fakat yanılmışım. Ne kadar zorluk yaşadıysa anlatabildiği kadarını anlamış. Okurken bir kadın olarak nefesimin kesildiği sayfalar oldu.
Misal; İran’da kadınların duvar dibinden ve başları önlerinde yürümesi, neredeyse her evde balkon varken hiç kimsenin balkonda oturmaması, hayvanlara ‘’iblis’’ gözüyle bakılması, resim yasağı, kadınların bisiklet sürmesinin yasak olması…
Bir kadın olarak üstelik İran vatandaşı olmayan bir kadın olarak Şafak Pavey’in de bunların hepsini deneyimlemiş olması…
Kitapta en çok canımı acıtan kısım ise, Pavey’in havaalanına her gidişinde protez kol ve bacaklarını çıkarmış olmaları. Pavey durumu anlattığı halde tabiri caizse vahşice üstüne saldırmaları. Üstelik bunu tam 21 kez yapmaları…
Yine de şanslıydı elbette Pavey, ‘’Bir daha asla’’ diye ayrıldığı İran’dan dönebileceği bir ülkesi vardı.
Başta bu kitabı okumak için çok geç kaldığımı düşündüm. Bitirdiğimde ise iyi ki şimdi okudum dedim. Bir kadın olarak var olma mücadelesi, demokrasi mücadelesi verdiğim bu ülkede kazanımlarımın ne kadar değerli olduğunu anladım. Kazanımlarımızın kıymetini kaybettiğimizde anlamamız için bu kitabı herkese tavsiye ederim.