‘Meret, senin hayatında benden başka biri de olmalı. Bunun için en kısa zamanda bir kız arkadaş bulmalısın. O da seni ziyarete gelmeli.’
8 yaşındaki Meret anne babasını bir kazada kaybetmişti ve o günden beri ‘annecik’ diye hitap ettiği Bayan Hafelbein ile yaşıyordu. Meret kayıplarına rağmen hayata dair heyecanıyla aslında mutlu bir çocuktu. Bu yüzden teyzesi Bayan Hafelbein’ın bu sözleri önce ona gereksiz geldi. Teyzesi ona hayata dair her şeyi öğretiyordu zaten, üstelik birlikte çok keyifli vakit geçiriyorlardı. Başka birine ihtiyaç duymamıştı hiç. Fakat daha sonra oturdu bir liste yaptı kendine, sınıfından ‘potansiyel arkadaş’ olarak gördüğü birkaç ismi sıraladı. Evet bir ‘kız arkadaş’ı olacaktı. Ama tabii ki kendisi gibi doğayı ve hayvanları seven, dünyaya meraklı bir kız arkadaşı olmalıydı. Listedeki ilk isimden başlayarak tek tek denemek için söz verdi.
Gülmeyi, eğlenmeyi, paylaşmayı, hayatı öğrenmeyi hatta bazen ağlamayı bile keyifli hale getirmez mi arkadaşlık? Biriktirdiklerin, paylaştıkların çoğaldıkça kıymetinin artması, birlikte büyüme isteği… Bayan Hafelbein bunu bildiği için Meret’in mahrum kalmasını istemedi. Meret de bu sayede hiç tahmin etmediği, uyuşamayacağını düşündüğü Annabell’le bir dostluk kurdu. Ve sonunda teyzesine şunu söyledi: ‘İnsanın bir arkadaşının olması gerçekten çok güzel.’
Kitapla ilgili özellikle hoşuma giden noktalardan biri Meret’in kayıplarıyla yüzleşmiş ve kabullenmiş hali. Anne baba kaybı acıklı bir tondan uzak ama çok naif bir şekilde işlenmiş. Tabii Meret’in bu olgun tavrının oluşmasında teyzesi Bayan Hafelbein’ın tutumuna dikkat çekmek gerekiyor. Bayan Hafelbein Meret’i bir fanus içinde yetiştirmiyor kesinlikle. Hayatın tüm gerçeklerini tüm çıplaklığıyla Meret’e sunuyor. Örneğin bir gün Meret’e bir uçak enkazını gösteriyor, başka bir gün kanalda boğulmuş ve sürüklenen ölü bir geyiği. Bir adam ‘Böyle şeyleri çocuklar asla görmemeli.’ diyor. Bayan Hafelbein ise ‘Böyle şeyleri çocuklar görmeli.’ yanıtını veriyor. Bu çocuk yetiştirme stili kitabı okuyan bazı ebeveynlere ters gelebilir. Neticede evrensel bir çocuk yetiştirme stili yoktur, her ebeveyn de her çocuk gibi biriciktir; bu yüzden kitaptaki bu noktanın tartışmaya açık olabileceğini düşünüyorum. Tartışılabilecek başka bir nokta da Bayan Hafelbein’ın bir ‘kız’ arkadaş isteği. Gözlemlediğimiz gibi ilkokul çağında çocuklar genellikle hemcinsleriyle daha yakın arkadaş olurlar. Bu bakımdan burada yazarın cinsiyetçi davranmasından öte bahsettiği yaş grubunun özeliklerini göz önüne aldığını düşünüyorum.
‘Gülmek İçimizde’ arkadaşlığın kıymetini anlatan sıcacık bir öykü olmasının yanı sıra ebeveynlerin zihninde de soru işaretleri bırakıyor: Gülmek de ağlamak da içimizde. Çocuklarımızın doyasıya gülmesini isterken neden doyasıya ağlamalarına fırsat vermiyoruz? Onları hayatın gerçeklerinden sakındıkça güçlendiriyor muyuz yoksa hayal kırıklıklarına mı zemin hazırlıyoruz?
65 sayfalık bu öykü renkli çizimleri ve ideal yazı boyutuyla görsel anlamda da okuyucuyu doyuruyor. Keyifli okumalar!
*9 yaş ve üzeri
Gülmek İçimizde
Yazar: Petra Fietzek
Çizer: Marine Ludin
Yayınevi: Hep Kitap
Basım Tarihi: Ocak 2018