Yazar Ayşe Dündar’ın ilk kitabı Gökbilimcinin Salyangozu, Yitik Ülke Yayınları’ndan çıktı. 2019 Fakir Baykurt Öykü Ödülünü kazandığı öyküsü Macar Çocuktan Mektup’un da yer aldığı kitapta yer alan tüm öyküler okurları farklı yolculuklara çıkarıyor.
Birbirinden güzel 12 öyküyü bizlerle buluşturan Ayşe Dündar ile bir araya geldik ve keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle bu güzel öyküler için kaleminize sağlık diyorum. Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Her şeyden önce bir eczacıyım ben. İnsanlarla çok yakın temas kurabildiğim, onların hayatına dokunabildiğim ve onlara yardım etme şansını yakaladığım bu mesleği severek yapıyorum yıllardır. Buna çeşitli araçlarla bir çeşit şifa dağıtmak da denebilir aslında. Tabi bunun bir de perde arkası var. Her zaman rafta hazır ilaçları vererek yapmıyoruz bu işi. Eskiye göre azalsa da en azından kendiim için konuşuyorum, bir kısım ilacı da ben hazırlıyorum. Eğer bir eczane laboratuvarına girerseniz, mutlaka fark edersiniz orada renkli bambaşka, dünya vardır. Tozlar, sıvılar, kokular, ölçüm aletleri ve daha pek çok göz alıcı şey… Bir sıvıya, başka sıvıdan bir damla damlatırsınız ve parmaklarınız arasında birden değişir her şey. Orada öyle sessiz, sakin duran biri, bir başka maddeyle birleşince az önce tek başına sahip olmağı halinden çıkar ve şifaya dönüşüverirler bir anda… Tıpkı harfler ve sözcükler gibi. Bakarsınız etkisiz, anlamsız durur bir köşede ama bir dokunursunuz, mucize sözcüklere dönüşürler. Eczacılık Fakültesinden mezun olduğumdan bu yana, işte böyle bir ortamda çalışıyorum ben. Bir yanda raflarda dizili ilaç kutuları, şişeler, damlalar, diğer yanda reçeteler, insanlar. Ama onlara gülümsemeyi, onları dinlemeyi asla ihmal etmiyorum. Çünkü fark ettim ki hastalıkları tedavi eden ilaçlar olsa da, insana yaklaşımınız, onlara söyledikleriniz, paylaştıklarınız da son derece önem taşıyor iyileşmelerinde. Ben de sözcükler katmaya başladım yaptığım ilaçların arasına, kullanım tariflerine sihirli harfler ekledim zamanla. Daha çabuk iyileştiler, daha mutlu oldular. Çünkü güzel sözcükler mutlu ediyor insanları. Ve işte hala yalnızca eczanemde değil, her yerde şifa dağıtmaya devam ediyorum yazdığım öykülerle herkese.
Bu ilk kitabınız. Ancak bu kadar güzel öyküleri okuduğumuzda neden sadece bir kitap diye düşündüm. Neden öyle oldu, yazmaya geç mi başladınız yoksa artık vakti geldi diye mi düşündünüz?
Evet, geç denebilir. Ben de daha erken başlamak isterdim yazmaya. Ama hayat bazı şeyleri dayatıyor galiba bize. Sanırım önceliği eczacılığa vermem, yazma isteğimi de geç fark etmeme neden oldu. Fakat bir süre geçtikten, özellikle de belli bir birikime eriştikten sonra farklı pencereler açmak istiyor kendine insan. Kendini tamamlama ihtiyacını gidermek istiyor. Bende de böyle oldu. Gökbilimcinin Salyangozu da böyle çıktı ortaya.
Ödül alan öykünüz Macar Çocuktan Mektup. Ben de çok severek okudum bu öyküyü ancak bunun yanında bir de Masum Bir Tabiat Olayı adlı öykünüzü çok beğendim. Hatta öyküyü okuduktan sonra diğer öyküye hemen geçemedim. Yarışma sürecinde tüm öyküler hazır mıydı?
Kitap rafa çıktığından bu yana gelen tepkiler çok iyi. Beni çok mutlu ediyor bu. Ama ilginç olan, bu beğeninin yanında insanların hepsi; çok iyi ama ben şu, şu, şu öyküyü çok beğendim, fakat özellikle şu öyküde kendimden çok şey buldum demiş olması. Bu harika bir şey. Hislere dokunabilmek müthiş…
Kitabın basımına gelince, uzun bir süreç alıyor. Basım için karar verdiğimde her şey hazırdı elbette. Ben de bu uzun süreç içinde öykülerimden birini yarışmaya gönderdim. Her yarışmanın katılım ve sonuç açıklama tarihleri de farklı tabi ki. Kitap basılmadan önce de yarışmadan sonuç geldi. Bu benim için muhteşem bir ödül oldu. İlk kitabımla böyle bir başlangıç yapmak harika.
Bir eczacı olarak insanların hastalıklarına derman olurken, öykülerinizle de aynı şeyi yaşatmak, nasıl bir his?
Yazmak güzel şey, ama anlaşılmak olağanüstü demiştim bir arkadaşıma, yazdıklarımla ilgili ne hissettiğimi sorduğunda. Gerçekten de öyle. Bu bir aktarım. Yazıyorsunuz ve hiç tanımadığınız ve sizi hiç tanımayan biri yazdıklarımızdan etkileniyor, sahipleniyor onları. Sizi anlıyor, bütünleşiyor yazdıklarınızla. Yüreğine dokunuyorsunuz, sözcüklerinizle tamamlıyorsunuz onu. Olağanüstü bir şey bu gerçekten de.
Birine ilaç verdiğinizde, bir tavsiyede bulunduğunuzda iyileşiyorsa karşınızdaki – ki bu, iyilik ve mutluluk anlamına gelir, burada da benzer bir şey oluyor işte.
Yazar için ise durum daha da muhteşem. Okur bir kez hissediyor belki bu mutluluğu ama yazar, binlerce kez.
Her mutlu okuyucu, yazar için defalarca, defalarca mutluluk anlamına geliyor bence.
Yakın bir zamanda gerçekleşen Etkin Eczacılık Derneği’nin 10. Kuruluş Yıl Bilimsel Toplantısında etkinlik boyunca kitabınızın satışından elde edilen geliri MEMEDER’e bağışladınız. Bunun gibi farklı çalışmalarınız var mı? MEMEDER yahut başka bir STK ile?
Benim de kurucu üyelerinden biri olduğum Etkin Eczacılık Derneği’nin 10. Yıl Bilimsel Toplantısı, bu bağış için güzel bir fırsat oldu. Bu toplantıda, kitabımı bilime ve sanata değer veren sevgili meslektaşlarımla buluşturma şansı yakaladım. Yakın bir zamanda Memeder’in bir toplantısına katılmıştım. Orada, mücadeleci kadınlar, hastalıkla nasıl başa çıktıklarını anlatıyorlardı. Çok etkilendim. Kitabımın, eczacılık etkinliği boyunca satışından elde edeceğim gelirini Memeder’e bağışlamanın, hem mesleki, hem de insanı bir borç olduğunu düşündüm. Memeder Yönetim Kurulu da bunu kabul etme nezaketini gösterdi. Buradan değerli hocamız Prof. Dr. Vahit Özmen nezdinde tüm Memeder Ailesine, katkılarını ve desteklerini esirgemeyen değerli meslektaşlarıma tekrar teşekkür ederim. Evet, bu bir ilkti benim için. İlerleyen süreçte başka kurumlarla da benzeri çalışmalar yapmayı çok arzu ederim.
Kitabın Yitik Ülke Yayınları’ndan yayımlanma süreci nasıl ilerledi?
İlk kitap, ilk basım; bunlar benim için bilmediğim bir alandı doğrusu. İnsanın, gözünün içine baktığı, sarıp sarmaladığı, kimse incitmesin, bir yara almasın, aman hak ettiği değeri bulsun düşüncesiyle, çok değer verdiği çalışmasını bir başkasının ellerine teslim ederken tedirgin oluyor galiba biraz.
Değerli hocam ve dostum, şair, yazar ve fotoğraf sanatçısı Akgün Akova burada da yol gösterici oldu bana bu konuda da. Beni Kadir Aydemir ile tanıştırdığında, Yitik Ülke Yayınlarını daha önce, kitabını bastığı bir arkadaşımdan da biliyordum. Hep birlikte oturup konuştuk. Sürecin nasıl ilerleyeceğinin detaylarını belirledik. Karşılıklı birbirimizi anladığımıza karar verdikten sonra anlaşmayı imzaladık. Sonrasında kitabın yayına hazır hale getirilmesi, kapak çalışmaları derken heyecanlı bir bekleyiş sürüp gidiyor, ta ki mutlu sona erişene kadar.
Yazmak için olmazsa olmazlarınız var mı, ihtiyaç duyduğunuz bir şey?
Yazmak için olmazsa olmaz karar vermek sanırım. Hep bir hayal gibi, bir proje gibi durduğu sürece; bir gün yaparım, bir gün yazarım düşüncesi bende rahatsızlık yaratıyor. Bu yüzden, buna izin vermemeye çalışıyorum. Şartlar müsait değilse, verimli olabileceğim bir zaman belirleyip kendimce hazırlıklarımı yapıyorum. Yalnız kalabileceğim, yazmaya uzunca zaman ayırabileceğim ortam çok önemli tabi ki. Bunun için birkaç günlük küçük kamplar yapabilmek çok iyi olur ama her zaman gerçekleştirmek zor.
Ama en önemlisi ruhsal hazırlık benim için. Yazabileceğime inanmak bana büyük güç veriyor çünkü. Günlük yaşamımı sürdürürken aklımda hep yazacaklarım oluyor. Biriyle konuşurken, radyo dinlerken … İhtiyaç duyduğum bir başka şeyse kitaplar. Kitapların olduğu bir ortamda çok daha iyi yazdığımı düşünüyorum. Onlar her zaman için en güvenli başvuru kaynağı çünkü.
Yazmaya devam ediyor musunuz yoksa bir süre Gökbilimcinin Salyangozu’nun tadını mı çıkarıyorsunuz?
Gökbilimcinin Salyangozu’nun tadını çıkarıyorum elbette. Bu benim için büyük bir mutluluk. Ama diğer yandan da çalışmaya devam ediyorum. Böyle olmalı çünkü. Yazmak istiyorsanız durmak yok. Şimdiden ikinci çalışmamın planını yaptım bile. Önemli bir değişiklik olmazsa bir yıl içinde ikinci kitabımı çıkarmayı düşünüyorum.
.
Eczacılık insanlarla çok iç içe bir meslek. Bu mesleği yapmanın bir yazar olarak size sağladığı avantajlar var mı?
Eczacılık, çok yoğun çalışma gerektiren bir meslek. Mesai saatleri oldukça uzun. Dikkat ve özen gerektiriyor. Bilimsel çalışmaları, yenilikleri takibi gerektiriyor. Diğer yandan da insanlarla çok iç içe bir meslek. İnsanların size güven duydukları, gizlerini paylaştıkları, dertlerini döktükleri, zorluklarını, acılarını dile getirdikleri bir alan. Onlarla konuşurken farklı dünyaların içine giriyorsunuz. Farklı farklı insan profilleri gözlemliyorsunuz. Bunu ben bile yeni yeni düşünüyorum, mesleğim bana bir şeyler kattı mı diye. Adını koymam pek mümkün değil ama mesleğimin bana çok şey katmış olabileceği konusunda haklısınız sanırım.
Bir okur olarak sizi en çok etkileyen, okurken keyif veren ya da rahatlatan yazarlar kimler?
Gabriel Garcia Marquez aklıma ilk gelen isim. Büyülü Gerçekçilik akımının en iyilerinden. Joyce Carol Oates da sevdiğim yazarlar arasında. Enteresan bir bakış açısı ve anlatım biçimi var, beni çok etkiliyor. Dönemin kadın yazarlarından Virginia Woolf’la da oldukça iyi aram. Fyodor Dostoyevski var sonra. Eduardo Galeano. Anadolu Efsaneleriyle Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Sait Faik Abasıyanık ve daha pek çoğu aslında. Saymakla bitmez ama aklıma ilk gelenler bunlar.
Son olarak okurlarınıza bir mesajınız var mı?
İnsanın severek yaptığı şey en değerlisidir. Ben eczacılığı seviyorum. Ama bir gün fark ettim ki yazmaktan da büyük zevk alıyorum. Bir ses duyduğum zaman, bir sözcük, burnuma gelen bir koku, bir film sahnesi, içimde bir şeyleri ateşliyor ve bana söyleyeceklerim olduğunu fısıldıyor kulağıma. Beni dürtüyor. Bir fırtına koparıyorlar yüreğimde. O zaman ben de peşinden koşuyorum o rüzgarın. Gün oluyor, ortalık sakinleşiyor, dile geliyorlar tüm sözcükler. Ben de sayfalara döküyorum. Sanırım bundan sonra da hayallerimin peşinden koşarak, farklı insanların, içimizden, sıradan insanların, bilinmeyen hayatlarını anlatmaya devam edeceğim yine.