Başak Sayan’ı hepimiz oyuncu olarak tanıdık ancak o kendisine çok farklı bir yol çizmeye karar verdi. Artık o bir yazar ve üstelik toy bir yazar da değil. Yakın zamanda son kitabı Nigâhdar ile karşımıza çıkan Başak Sayan kurguladığı olay örgüsüyle beni ve pek çok okurunu etkilemeyi başardı. Öte yandan öncesinde kaleme aldığı Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk adlı çocuk kitabıyla da ses getirmişti.
Yazar Başak Sayan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle kaleminize sağlık Başak Hanım. Nigâhdar’ı büyük bir keyifle okudum. Çevremde okuyanlardan da hep olumlu tepkiler aldım. Size insanların tepkisi nasıl oldu?
Benim tüm kitaplarımda okurlarım son sayfayı bitirdiklerinde dünyaya bir daha aynı gözlerle bakmazlar. Zaten yazma amaçlarımdan biri de bu. Ve pek çoğu o duygu yoğunluğu ile bana yazarlar. Ancak Nigâhdar okurlarımı daha fazla etkiledi. Çok mesaj ve mail alıyorum. Bunu bekliyordum. Zira ben de Hallac-ı Mansur’u araştırırken ve romanı yazarken çok etkilendim. Bugüne kadar doğru bildiğimiz ne çok yanlış olduğunu, bize öğretilen her şeyin aslında doğru olmadığını, dinlerin çıkış noktasını, Allah aşkının nasıl bir şey olduğunu ve gerçek yolun nasıl olması gerektiğini yaptığım araştırmalar sırasında bir kez daha hatırladım.
Romanın arkasında derin bir hikaye var. Kitaba başlamadan önce kendi kendime dedim ki, “Eğer hikaye iyi işlenmişse çok iyi bir roman okuyacağım”. Sizin bu kadar derin bir konuya başlarken endişeleriniz oldu mu?
Olmaz mı? Kitap bitene kadar kafamda hep nasıl oluyor, iyi oldu mu sorusu dönüp duruyor. Bu soru işaretleri ancak okurdan ilk yorumlar gelmeye başladığında son buluyor. Her romanda aynı bu. Ancak Nigâhdar beni en çok zorlayan kitabım oldu. Hem Hallac’ın hayat hikayesiyle öğretisini, hem dinler tarihini, hem kuantum fiziğini hem de Abbasi İmparatorluğu ile Muktedir Billah dönemini araştırmak zorundaydım. Bir yandan Hallac-ı Mansur’u ve onun öğretisini doğru bir şekilde insanlara anlatmak kaygısı vardı, bir yandan da hata yapmamak. Tasavvuf ile Kuantum fiziği arasındaki benzerlikleri romanda işlemem gerekiyordu. Din ve bilim yüzyıllardır bir araya gelememişken bu benzerliği doğru şekilde aktarmak ve aslında din ve bilimin aynı şeye farklı perspektiflerden bakmak olduğunu anlatmak zorundaydım. Hata yapmamak adına çapraz okumalar yaptım. Yani sadece tek bir görüş ya da bakış açısı incelemedim. Tüm bunların üzerine günümüz bölümlerini hem dinin nasıl toplumları ve insanları yönetmek için kullanıldığı şimdiki zamanla paralellikler kurarak anlatmalı hem de heyecanın ve aksiyonun hiç düşmemesi gerekiyordu. Zordu ama müthiş tatmin yarattı bittiğinde. Çok mutluyum böyle bir roman yazdığım için. Bu topraklarda Mevlana’yı Şems’i çok iyi bildikleri halde bu isimlerin rol modeli ve öğretisini devam ettirdikleri kişinin Hallac olduğunu bilmiyorlar. Hallac-ı Mansur’un daha fazla bilinmesine ve aslında ne demek istediğine dair insanların zihinlerinde bir etki yaratabilmişsem ne mutlu bana.
Aklıma gelmişken sormak istedim, Şengül Boybaş’ın Dünyanın Uyanışı romanı Netflix dizisi oluyor. Nigâhdar’ı okurken de bu romanın dizisi de çok iyi olurmuş, dedim kendime. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İnsanların beni asıl tanıdıkları meslek oyunculuk. Hayatım boyunca çok fazla senaryo okuyup film izlediğim için zaten romanlarımı bu mantıkla yazıyorum ister istemez. O nedenle okurlarım okurken bir film izler hissine kapılıyor ve bu nedenle her bölüm çok heyecanlı. Çünkü dizilerde bölümü öyle bir noktada bırakmanız gerekir ki seyirci bir hafta boyunca diğer bölüm için sabırsızlansın. Bu öyle bir işlemiş ki içime başka türlü yazamıyorum. Tüm bu sebepler nedeniyle tüm romanlarım filme ya da diziye uygun. Umarım bir gün onları ekranda ya da perdede görürüm. En büyük hayallerimden biri de bu. Özellikle Nigâhdar sinemada epey ses getirecektir.
Yakın zaman önce oyunculuğu bıraktığınızı açıkladınız. Artık sadece yazar olarak devam edeceksiniz. Peki bu kararı nasıl verdiniz, zor olmadı mı?
Bundan kısa bir süre öncesine kadar hayatımın sonuna kadar hem oyunculuk yapar hem de yazarım diyordum ama özellikle anne olduktan sonraki süreç beni daha fazla edebiyata zaman ayırmaya itti. Hayatta hiçbir şey sebepsiz değil. Yazmak benim için nefes alıp vermek gibi. Ve bana bu dünyaya gelirken getirdiğim Yaradan tarafından bahşedilen doğal yeteneğim. Oyunculuk ise benim yapabilmek için çok çalıştığım, çok uğraştığım mesleğim. Biri bende zaten doğalında olan bir şey diğeri olması için çaba sarf ettiğim. İnsanlar bu dünyaya bir sebeple gelirler. Ben anne olduktan sonra bu söylediğim şeyleri fark ettim ve bu dünyaya yazmak için geldiğimi anladım. Oyuncu kimliğim benim hayalimdi. Yazar olmak için geliş sebebim. O nedenle zor olmadı bu kararı almak. Ve elbette bu bir daha asla oynamayacağım demek değil. Öyle bir şey gelir ki beni heyecanlandırır ve evet derim ama şu anda değil. Belki çok sonra.
Bundan sonra hiç bir şekilde sizi film ya da dizilerde göremeyecek miyiz?
Dizilerde olur muyum bilmiyorum. Para için saçma sapan roller canlandırmak istemiyorum. İnanmadığım ve bana iyi para verildiği için bir işin içinde olmak kendime ihanet gibi geliyor. Ama dediğim gibi öyle bir senaryo ve rol gelir ki hayır diyemem. Ancak bu şu an ekranlarda olanlar gibi olmamalı. İyi işler değil ucuz işlerin yapıldığı bir dönemdeyiz.
Nigâhdar henüz çok taze bir roman. Diğer yandan siz sadece yetişkin edebiyatı değil, çocuk edebiyatında da iyi bir esere imza attınız. Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk da iyi yerlere geldi. Oyunculuğunuzun ardından yazar olarak da takdir görmek, başarılı eserlere imza atmak size nasıl hissettiriyor?
Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk ilk çocuk kitabım ancak çok sevildi ve pek çok okul tarafından okuma listelerine, müfredatlarına alındı. Sayısız okula imza ve söyleşiye gittim. Her seferinde iyi ki yazdım dedim. Bütün kitaplarım için aslında böyle hissediyorum. İyi ki yazdım. Bana öyle mesajlar ve yorumlar geliyor ki kitaplarımın hayatlarını değiştirdiğinden, bambaşka biri olduklarından, çıkmazdan çıktıklarından, kafalarındaki sorulara cevap bulduklarından bahsediyor insanlar. Nasıl içten teşekkür ediyorlar anlatamam. Hepsine cevap veriyorum elimden geldiği kadar. Mesaj ve mailleri okumak beni öyle duygulandırıyor ki bunu tarif etmem zor. Bazen gözyaşlarımın istemsizce aktığını hissediyorum. Ve bir kez daha dünyaya gelme nedenimi hissediyorum o anlarda. Aslında oyuncu kimliğim romanlarıma önyargı ile yaklaşılmasına neden oluyor. Ama bir kez beni okuyan biri diğer romanlarımı almak istiyor ve hararetle tavsiye ediyor çevresine. Kitlem bu şekilde büyüyor ve biliyorum ki bir noktada devasa bir aile olacağız biz. Çok mutluyum elbette.
Günümüzde pek çok popüler isim kitap yazmaya başladı ve bir çoğu iyi tepkiler almadı. Diğer yandan sizin ayrı bir yeriniz var. Bir kere bu furyadan önce kitaplarınızı yayımladınız ve gerçek bir yazar olduğunuzu insanlara kabul ettirdiniz. Ancak yine de sormak istiyorum, ilk kitaplarınız yayımlandığında insanlar size nasıl yaklaştı?
Evet çok fazla isim kitap çıkarıyor ama bunlar edebiyat değil. Daha çok belli bir alana yönelik tecrübelerinin paylaşımı ya da hayatlarını anlattıkları kitaplar. O nedenle aynı kulvar değil. Ki ben eğer insanın yeteneği varsa hangi yaşta ne işi yapıyor olursa olsun yazması gerektiğini düşünüyorum. Kafka hukuk okumuş ama sigortacı olarak çalışırken can sıkıntısından yazmaya başlamış mesela. Sir Arthur Conan Doyle doktor iken yazmaya başlamış. Hayat bazen sizi gitmeniz gereken yola farklı yollardan götürebilir. Evrenin işleyişine akıl sır erdirilmez. Dediğim gibi benim de oyuncu kimliğim nedeniyle var olan önyargı her romanda kırılıyor, okuyan başkalarına tavsiye ediyor, benim kitaplarım bu nedenle longseller oluyor. Gelen mesajların çoğunda önyargı ile başladım, çok etkilendim diyor okurlarım. Her seferinde gülümsüyorum mutlulukla. Çünkü hayatın beni neden ilk önce oyuncu olmaya ittiğini biliyorum . Ve bu durumun benim yazma tekniğime nasıl bir etki yarattığını da biliyorum. Eğer oyuncu olmasaydım böyle yazamazdım inanın. İlk kitaplarım yayınlandığın burun kıvıranlar şimdi merak ediyorlar ne yazmışım diye. Bu uzun bir yol ve ben henüz yolun başındayım. Bundan yıllar sonra okur ailemin ne kadar genişleyeceğini biliyorum. Her şey sadece bir zaman meselesi. Ve elbette üretmek.
Günden güne kendini geliştiren bir yazar olarak görüyorum sizi. Peki yazma süreciniz nasıl başladı?
Çok teşekkür ederim. Ben de kendimi öyle görüyorum. Yazma eylemi ben daha ilkokuldayken başladı. Asker bir baba ve Almanca öğretmeni bir annenin kızı olarak oldukça disiplinli bir ortamda büyüdüm. Zamanı nasıl kullanmam gerektiğini biliyor olmam ( iki çocukla nasıl yazdığımı merak ediyorlar ) ve disiplinli oluşum buradan geliyor. Böyle bir ortamda beni rahatlatan tek şey kitap okumaktı. Çok okuyunca ister istemez yazmak da ardından geliyor sanırım. Hayallerimdeki hayatı yaşayan küçük bir kızın maceralarıydı ilk öykülerim. İlk okurlarım da annemle babam. O zamandan itibaren benim ileride bir yazar olacağımı düşünürlerdi. Ben de öyle düşünüyordum. Ta ki lisedeyken oturduğumuz lojmana TRT2ye çekilen bir dizi ekibi gelene kadar. Dönemin en ünlü aktörleri ve aktrisleri bizim misafirhanede kalmaya başladı. Dizi de hava üssünde çekiliyordu. Ve ben her okul çıkışı o sete gidip onları izlerken oyuncu olmaya karar vermiştim. Ama yazma eylemi hep devam etti. Sadece yazdıklarımı paylaşmam zaman aldı.
Yazmak için olmazsa olmazlarınız var mı? Artık meslek olarak yazarlık ile uğraştığınızı söylediniz. Bir mesai gibi mi işliyor bu süreç?
Evet kesinlikle. Yazmak disiplin ve konsantrasyon gerektiren bir uğraş. Yalnız kalabileceğim bir alan ve zaman dilimi olmalı. Ben sabah insanı olduğum için sabahları yazmak benim için daha verimli oluyor. Okuma ve araştırmalarım geceleri oluyor. Ve içimden gelmese bile her gün yazı masasına oturuyorum bir romana başladığımda. Çünkü biliyorum ki kısa bir süre sonra bu his geçecek ve ben yazmaya dalmış olacağım. Gerçekten de on beş yirmi dakika sonra dünyadan kopmuş oluyorum. Bu söylediğim hemen hemen her yazar için geçerlidir. Oturup ilham perilerini beklerseniz hayatınız boyunca üretemezsiniz. Siz yazmaya başlayınca ilham perileri zaten geliyor. Bunu anlamak gerekli belki de. Benim için önemli olan tek şey çocukların uyku saatleri ve beslenme saatlerinde kendime ayırdığım 5 saatlik kısmı verimli bir şekilde kullanmak. Bu nedenle yazarken asla sosyal medyaya ve telefonuma bakmıyorum.
Bebeklerinizin doğumunun hemen ardından bir çocuk kitabı, şimdi ise Nigâhdar. Bu tempoyu nasıl kaldırıyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?
Benimle bir gün geçirmeden bu tempoyu anlamanız mümkün değil. Her sabah 06:00, 06:30 gibi kalkıyorum. Çocuklar da en geç 07:00 gibi uyanmış oluyor. Saat 08:00’e kadar onlarla ilgileniyorum. 8’de kahvaltı yapıyoruz. Sonrasında eğer yazma sürecindeysem ben odama gidiyorum. Çocuklar dadılarıyla oyun oynuyorlar öğle yemeğine kadar. Eğer yazmıyorsam birlikte oyunlar oynuyoruz. Öğlen bir gibi uyuyorlar. 3’e kadar yine boş zaman. O sırada da yazıyorum. Ancak 3’ten sonra tüm zamanım onların. Parka gidiyoruz. Evde resim yapıyoruz. Çizgi film izliyoruz. Akşam 8 de onlar uyuduktan sonra yemek ve okuma zamanı. Bu tempoya ara ara dışarıda yapılacak işler de giriyor ama bir şekilde dengeliyorum. Tabi bir de köpeğim Mia var. Onu da yürüyüşe çıkarıyorum. İnanın bir dakikam boş değil.
Bugünlerde neler okuyorsunuz? Son zamanlarda sizi çok etkileyen bir kitap oldu mu?
Her dönem okuduğum kitaplar değişiyor. Şu ara psikolojideki bağlanma kuramını anlatan kitaplar okuyorum. Bizim nasıl biri olduğumuz, karakterimiz sandığımız pek çok özelliğimiz ilk üç yaşta anne babamızla olan ilişkimizde gizli. Bunu araştırıyorum bu ara. Ve elbette Nigâhdar’ın devam kitabı için bir dolu okuma yapıyorum. Hallac romanın sonunda öldü belki ama ondan sonra da olan biten bir dolu şey var. Onun etkilediği, öğretisini devam ettiren ve başına türlü dertler gelen dervişler var. Ve elbette bizim Algan ve Şirin var. Devamını yazmak için sabırsızlanıyorum. Özledim onları.
Son olarak okurlarınıza bir mesajınız var mı?
Hepimiz görünmez iplerle birbirimize bağlıyız. Onlar benim yazma sebeplerim ve en büyük motivasyonum. Lütfen araştırmadan, okumadan size öğretilen her şeyi doğru olarak kabul etmeyin. Derine inin, sorun, analiz edin. Allah hepimize bunun için bir beyin vermiş. Sormadan ve araştırmadan asla özgür olamayız.