Beyrut dünyadaki pek çok insan için sadece bir şehir olabilir ancak orada yaşayanlar için çok daha fazlası…
Bu yazımda Beyrut’a dair öyküleri anlatan, daha doğrusu öykülerle Beyrut’u anlatan bir kitaptan bahsedeceğim; Beyrut Noir. Lübnanlı yazar Iman Humaydan tarafından hazırlanan bu kitapta 15 farklı yazarın kaleminden bu kenti okuma fırsatı bulacaksınız.
Öncelikle bu kitap bu yıl yayımlanan kitaplar arasında en fazla dikkatimi çekenlerden biri oldu. Yanı başımızdaki bu kent, Lübnan’ın başkenti olmasına rağmen neden bu kadar silik duruyor hiç düşündünüz mü? Hele bir döneminde yıldız gibi parıldayan kentlerinden biri olmasına rağmen neden günümüzde adı hiç söylenmez? Beyrut bana, evde göz önünde duran ancak dokunulması yasak olan eşyaları hatırlatıyor. Biliyoruz, var ama içinde neler oluyor bilmiyoruz.
Daha kitabın içini açmadan, arka kapağında bir cümle yer alıyor ve o cümle Beyrut’u çok güzel özetliyor:
“Savaştan önce bir Beyrut vardı ve herkese aitti. Savaştan sonra bir Beyrut var ve kimseye ait olmayı beceremiyor.”
Lübnan bir zamanlar daha çok bu dünyadaydı. Hristiyan, Yahudi ve Müslüman vatandaşların sentezinden oluşan bu çok kültürlü ülkede dengeler adeta hassas bir terazide gibiydi. Arap-İsrail çatışmalarının başlaması Lübnan’ın kaderini değiştirdi. Olaylar o kadar derinleşti ki Lübnan İç Savaşı başladı. İç savaş öncesi önemli bir turizm ve eğlence merkezi olan Beyrut’un kaderi de haliyle Lübnan gibi değişti. Kent neredeyse altüst olurken, bugün Beyrut’tan bahsetmek mutlaka beraberinde hüzün getiriyor.
Kitapta öyküler ve içindekiler bölümünden hemen önce bir Beyrut haritası yer alıyor ve okuduğunuz öykülerin geçtiği yerleri bu haritadan görmek mümkün.
Diğer yandan öyküleri okuduğunuzda Beyrut size de tanıdık bir kenti anımsatacak; İstanbul’u… Bugün Türkiye için İstanbul ne ise, Beyrut da Lübnan için o denli kıymetli. Çok kültürlü yapısı, kalabalığı, koşuşturması, eğlencesi ve gürültüsü… Peki Beyrut’ta ne değişti? Bunun cevabı öykülerde…
“Beyrut’ta insanlar gündelik bir işmiş gibi havaya uçar.”
Dünyadaki değişimleri en iyi romanlar anlatır demişti Marmara Üniversitesi’nde derslerini büyük keyifle dinlediğim hocam Göksel Aymaz. Mesela Victor Hugo’nun Sefiller romanıyla anlattıklarını hangi tarih kitabı anlatabilir yahut bize bu kadar derinden hissettirebilir. Humaydan’ın hazırladığı bu kitap da Beyrut’u tarih kitaplarından çok daha iyi anlamamızı sağlıyor. Ruhu olan bir kenti ruhu olan öykülerden dinlemek lazım. Anlamak için…
“Söylediklerine göre Beyrut’ta, yarının yokmuş gibi yaşarsın. Her gün öyle yoğundur. Öyle sınırları zorlar. Burada insanlar sanki dünyadaki son günleriymiş gibi çalışır, çatışır, araba kullanır, dans eder, içer ve hatta sevişir. Sürekli ölümle flört edersen hayattan nasıl zevk alacağını öğrenirsin.” (Beyrut Noir, Maya Rose, s. 37)
Bu kitap ne kadar okundu, ne kadar sattı bilmiyorum ancak hani bazı kitapların çok satması gerek dersiniz ya, işte Beyrut Noir o kitaplardan biri.