35 yaşında genç bir kadın mutsuz evliliğini ardından bırakıp, eşyalarını bir bavula sığdırıp aşık olduğu adamın evine gitseydi ve kapıyı adamın karısı açsaydı… Buradan sonra olaylar nasıl gelişsin isterdiniz? Ben adamın sürüm sürüm sürünmesi isterdim. Her Şeyi Baştan Anlat’ın yazarı Ece Erdoğuş Levi ise böyle yapmamış ve okurlar için bambaşka bir son biçmiş bu hikayeye. Aşktan deliren bir kadının akıl hastanesindeki yolculuğuna eşlik etmeye hazır mısınız? Öfkeden dudaklarınızı kemireceğiniz satırlara da denk geleceksiniz. Çünkü Ece Erdoğuş Levi bizim topraklarımızın hikayesini anlatmış.
Çok merak ettiğim bir soruyla başlamak istiyorum; Salih, Özlem’in aşkından haberdar mıydı cidden, yoksa Özlem’in delirmesine yol açan kimsenin bilmediği “kutsal aşk” mıydı?
Aslında ikisi de doğru. Farkındaydı bence ve egosunu okşadığı için, işlerin bu boyuta gelebileceğini tahmin etmediğinden bu durumun tadını çıkarıyordu. Ayrıca Özlem’in kırılma noktası “kutsal aşk”ın, aslında bırakın kutsallığı aşk bile olmaması… Baştaki “kutsal aşk” zamanla ironik, hatta komik bir kavrama dönüşüyor.
Aşk gerçekten çıldırtır mı?
Çıldırtır ama asıl mesele aşkın insanı sürüklediği hadiseler. İnsanın aşkı nasıl taşıdığı, taşıyabildiği. Her Şeyi Baştan Anlat’ta Özlem otuz beş yaş bunalımında, kocasıyla rutin, mutsuz ve sık sık aşağılandığı bir hayat sürüyor. Bunların üzerine böyle sahtekâr bir adama âşık olunca mantığından da oluyor, onu mutlu olmak için bir umut olarak görüyor ama adamın onunla “oynaması” yüzünden yavaş yavaş akıl sağlığını yitiriyor, Salih’in kapısına gelişiyse onun kırılma noktası. Ama romanı yazarken çıldırtmanın da ötesinde, aşk insana neler yapar, nereye sürükler onu en çok Melek adlı kahramanda düşündüm.
Aslında dünyanın her yerinde akli dengesini kaybetmiş insanlar var. Onlarla yaşıyoruz ama onlardan izole gibi davranıyoruz. Akıl hastanesinde geçen bir roman yazma fikri nasıl oluştu ve akıl hastanelerinde kalan hastaları araştırdınız mı, yoksa tamamen kurgu mu?
Sıra dışı kahramanları anlatmayı çok seviyorum. Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?’de Jaklin diye bir kadının yaşadıklarını anlatılıyordu. Jaklin birçok kez akıl hastanesine girip çıkmış biriydi, romanda akıl hastanesinde geçen bölümler de vardı. Çok sevdiğim bölümlerdi, edebiyat ajanım Nermin Mollaoğlu da oraları özellikle sevdiğini söyledi bir sefer, o anda çıktı hastane romanı fikri, sonra unuttum gitti tabii. Bu aşk hikâyesine başladığımda, Özlem delirince hikâye kendiliğinden akıl hastanesi hikâyesine taşındı. Ben de onun peşine takıldım aslında.
Bir de ben on beş-on altı yaşlarındayken Erenköy’de evimiz, akıl hastanesinin bahçesine bakıyordu. O yaşta oyuncu ya da yazar olmak, bir şekilde sanatla ilgilenmek isteyen bir genç kız için çok ilgi çekici bir mekân. Bende hep çok merak uyandırdığını hatırlıyorum. Akıl hastanesine gidişlerim, araştırmalarım oldu ama daha çok düzeni öğrenmek için. Karakterleri ben kurdum. Moda’da oturuyorum, bizim mahallenin bu özel durumu olan insanlarından esinlendim bir de, hikâyelerini hiç bilmiyorum aslında, onlara hikâyeler yazdım, özellikle her gün gördüğüm o insanların hikâyelerini yazmak çok güzeldi benim için.
Her Şeyi Baştan Anlat’ın ana karakteri Özlem ama çok fazla da yan karakter var ve hepsinin hikâyesi de çok derin. Bunca hikâyeyi bir romanda birleştirmek zor olmadı mı?
Oldu tabii, ama yazarken en çok keyif aldığım romanım oldu. Öte yandan eridim resmen, beş-altı kilo verdim yazarken. Çünkü günlerim kahve sigarayla geçti.
Ana karakter Özlem olsa da beni en çok etkileyen Yasemin’in hikâyesi oldu. Ayla, Mine, Zerrin, Melek, Suzan… Tüm bu karakterlerin hikâyelerini yazmak ağır gelmedi mi?
Oldu tabii, dedim ya kilo verdim. Çünkü ben acayip bütünleşiyorum ve yazım sürecinde zihnimde kitapla yaşıyorum. Çok kahramanlı olması kurgu açısından zorlayıcı bir şey tabii, mekânın getirdiği kısıtlamalar da var…
Akıl hastanesinde erkekler de var ama daha çok kadın karakterlere yer vermişsiniz. Kadınlar daha mı çok deliriyor bu ülkede ?
Haberlere bakınca kadınların delirmesi daha normal. En azından Türkiye’de kadınların delirmek için daha çok sebebi var diyebiliriz. Bu kesin!
Özlem başkalarının acılarına tanık olarak ve yazarak iyileşiyor. Ama hepsinin hikâyesine de istedikleri sonu biçiyor, hepsinin bir şekilde mutlu olmasını sağlıyor. Bu yüzden mi her şeyi baştan anlatıyor?
Sebeplerden biri bu, evet. Bir de kendisini yeniden tanıma süreci var, hikâyesini yeni baştan düşünmesi, temize çekmesi. Dediğiniz gibi diğer kahramanlar da katılıyor sonra işe, her şey baştan anlatılıyor nitekim.