Esme Aras’ın röportaj türündeki Yaz’Ankara ve Mehmet Güler’in roman türündeki Taş Üşümesi kitabı H2O Kitap’tan raflarda yerini aldı.
Yaz’Ankara
“Kolay yazabiliyorlar mı, sessizlik mi arıyorlar yoksa yalnızlık mı? Belki de kimsesizlik… Tutkulu okurun yazara sorularıdır bunlar. Bir de “Nerede yazdıkları?” sorusu var, “Nereyi?” sorusuyla beraber. Elbette bir şehirdir bu, edebiyatçıların da “başka bir şey ummadan arkasından gelecek” olan.
Esme Aras da “merak”ına yenilerek Ankara’da yazmış ya da Ankara’yı yaşayarak yazmış, ömrünü bu kente vermiş, hayatının bir dönemini burada geçirmiş yazarlar ile edebiyat ve kent kültürü üzerine röportajlarını bu kitapta bir araya getiriyor.
Bu söyleşiler aynı zamanda bir tanıklık, sözlü tarih çalışması. Kentin kendisi bir hafıza mekânı; pek çok semti, kahvesi, lokantası, sineması, dükkânı ayrı ayrı birer anı durağı, geçmişin sığınağı. Mekânlar belleğimizi kışkırtır, anılar saklandıkları yerlerden fırlayıverir; bu söyleşilerde edebiyatçılar mekânları anımsatıyor, kaydediyor ve yaşamın yara izlerini işaret ediyor.
Bu röportajlar bir dönemi, dönemin gündelik yaşantısını, kültürel dönüşümünü, toplumsal çalkantısını da belgeliyor tabii edebiyatı odağına alarak.
Edebiyatçılar bu kez kendilerini anlatıyor. “Röportaj bal gibi edebiyattır.”
Taş Üşümesi
“Taş üşümesi” taş gibi ağır bir söylemdir. Taşında bir dili vardır ve bu yerel olduğu kadar evrenseldir de. Tıpkı çiçeklerin, kuşların, suların dili gibi.
Taş taş üstüne örülen bir yapıda yerini yadırgayan taş üşür. Taşa yeniden şekil verilerek yüzyıllar boyu yerleşeceği yeri bulması sağlanır.
Peki ya toplum üşümüşse…
Aklını kaçıp giden sevdalısıyla gurbete göndermiş Püsküllü Perihan da üşümüş bir taştır. Doğup büyüdüğü mahalleye dönen Kerem öğrencilik ve hapislik yıllarının muhasebesinde kendine bir yer aramaktadır. Kerem’e öfkesi dinmeyen Gökçen’in sevgisi üşür. Sürgün yollarında yitip giden atalarının ayak izlerini takipte, içine taş gibi oturan sıla hasretini söküp atmaya çabalayan Mimar Ara ve onunla buluştuğu taş ortaklığında aşkını şekillendiren Öğretmen Çimen.
Sürekli göç veren, küçülen Anadolu’nun bir yerinde, oraya tutunmaya kararlı ve bu gidişi tersine çevirmeye tarihi bir kiliseyi, çocukluk yıllarında kendilerinin de tahrip ettikleri o yapıyı, restore etmekle başlamayı kafasına koyan bir belediye başkanı.
Mehmet Güler son romanında bizleri 1915’te yaşanan “büyük felaket” ile yakın tarihimizin trajik olayları arasında gezdirmekle kalmıyor, üşüyen kalplerimizi ısıtacak ateşi de ortaya bırakıyor.