1. Bir Cuma Rüzgarı Kadıköy (Mario Levi / Everest Yayınları)
İstanbul… Her köşesinde başka başka hikayeler, sırlar, hayatlar taşıyan şehir… Mario Levi, yedi kitaplık yeni İstanbul yolculuğu Gördüklerimiz Göremediklerimiz’e bu kitapla başlıyor. İlk durağı Kadıköy’de bir cuma günü. Sonraki kitaplardaysa okuru haftanın farklı günlerinde farklı semtler bekliyor.
Teğet geçen hayatlar, geleceğe dair kaygılar, kalmakla gitmek arasında bocalayışlar ve söylenemeyen gerçeklerle iç içe geçen hikâyeler… Bugüne ait hikayeler… Ayrıca bu kitapta Levi tarafından çekilmiş, semte ait siyah beyaz fotoğraflar da çıkacak karşınıza. Yazar bu fotoğrafları zamanın tanıklığı olarak görüyor.
Bir Cuma Rüzgârı İstanbul’un ruhuna dokunan bir roman.
2. Evrak Kürek-Sektörden Arkadaşlara Giriş 101 (Selçuk Aydemir / Küsurat Yayınları)
“Hayatımın değişmez kuralıdır bu, ben yanlış ata oynamaya bayılırım. At bile kendine güvenmez, ben ona güvenirim. Dört atın koştuğu ayakta üç at fotofinişe birlikte girer ve ben geriden gelen atı tek yazmışımdır. Hiç sekmez otuz yılı aşkın süredir bu böyle devam ediyor.”
Mahalleden Arkadaşlar ve Liseden Arkadaşlar’dan tanıdığımız Selçuk artık büyüdü, uçak mühendisliği okuyarak koluna altın bileziğini taktı. Şimdi sıra kendi hayallerini gerçekleştirmeye geldi: Film çekmeye.… Sinema salonlarında çikolatalı mısır satmaya başlayarak sektöre radikal bir giriş yapan Selçuk’un aklında tek bir soru vardı: “Yeni başlayanlar için sinema gerçekten bu kadar zor mu?”
Karlar altında çekecekleri kısa filmde sırf zengin görünmek için donmak pahasına emekli amca ceketiyle oynayanlar, filme bütçe bulmak için ilahi klibi kurgulama işine giren yetenekli yönetmen adayları, bedava yapacağını söylediğinde Star Wars’u bile yeniden çekmene izin veren yapımcılar, araba alma fikriyle oturdukları masadan film çekmeye karar vermiş olarak kalkanlar, kendi hikâyesinin peşinden gidenler bu kitabın başrolünde.
Çalgı Çengi, Düğün Dernek, Ailecek Şaşkınız filmleri ve İşler Güçler, Kardeş Payı, Üsküdar’a Giderken gibi dizileriyle tanıdığımız Selçuk Aydemir, Mahalleden Arkadaşlar ve Liseden Arkadaşlar’ın ardından bu kez, sektöre girme çabalarını samimiyetle anlattığı Evrak Kürek: Sektörden Arkadaşlara Giriş 101 ile okurlarını güldürmeye geliyor.
Selçuk Aydemir’in mizah dolu kaleminden heyecanlı, doludizgin bu kitabın sayfalarını çevirirken kahkahalarınıza hakim olamayacaksınız.
3. Karıncaların Günbatımı (Zaven Biberyan / Aras Yayıncılık)
Karıncaların Günbatımı, Ermenice romanın 20. yüzyıldaki zirvelerinden biri. Biberyan, başyapıtı olarak kabul edilen bu romanında, bir aile ekseninde Türkiyeli Ermenilerin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından bir kesit sunuyor. “Varlık Vergisi” uygulaması altında ezilen, varını yoğunu kaybeden bir baba, bu güç koşulları onun yüzüne vuran aile bireyleri ve üç buçuk yıllık zorlu Nafıa askerliği günlerinden sonra geri döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamayan oğul Baret.
Yazar, Baret karakterinde, bir delikanlının hızla değişen toplumsal koşullara uyum mücadelesini ve bireysel çatışmalarını çarpıcı, yalın bir dille sunarken ülkedeki siyasi gelişmelerin azınlıkları nasıl etkilediğini farklı roman karakterlerinin ağzından bire bir ortaya koyuyor.
Yalnızlar ve Meteliksiz Âşıklar romanlarıyla büyük beğeni kazanan Zaven Biberyan, Karıncaların Günbatımı’nda, Felaket’in şekillendirdiği ruhların akıp giden hayata bağlanmakta yaşadığı zorlukları, ailenin dönüp dolaşıp fertlerini ve kendini yok eden karanlık yanını, on yılda bir büyük bir siyasi sarsıntıyla kesintiyle uğrayan güvenlik duygusunun insanlar üzerinde yarattığı tahribatı adeta bir tragedya canlılığıyla anlatıyor. Karıncaların Günbatımı, Türkiye edebiyatının da en önemli romanlarından biri olmaya aday.
4. Patlama Kayıtları (Yan Lianke / Can Yayınları)
Yi Nehri ile Balou Sıradağları arasındaki vadide konumlanan Patlama köyü, bin yıl önce volkanik bir patlamadan kaçan göçmenler tarafından kurulmuştur. Gelgelelim Mao-sonrası dönemde, burası küçük bir köyden uçsuz bucaksız bir metropole dönüşünce “patlama” ismi bambaşka bir anlam kazanır. Bu hızlı büyümenin ardında köyün önde gelen üç ailesi vardır; Kong biraderler, kasabanın eski muhtarının kızı Zhu Ying ve ilçe yöneticisi olarak başlayıp güçlü bir politikacı ve işadamına dönüşen Cheng Qing. Sadakat, aldatma, tutku ve ihtirastan oluşan güçlü bir ağla birbirine dolanan bu karakterler kasabanın süper-güçlü bir şehre dönüşmesi ardındaki güdümü oluştururlar.
Absürdlüğün yanı sıra zekâ ve nükteyle dolup taşan Patlama Kayıtları’nda iki kez Man Booker Uluslararası Ödülü’ne aday gösterilen, Franz Kafka Ödülü’nün de sahibi olan Yan Lianke, güç ve ihtirasın yol açtığı büyük tehlikeleri, yozlaşma ve açgözlülüğün sonuçlarını, aileler arası sevgi ve nefretin ayrıştırıcı dinamiklerini ve insan evladının hayatın acı gerçekleri karşısındaki direnme gücünü gözler önüne seriyor.
Yan Lianke, Patlama Kayıtları’nda o sakınmasız gözünü bu kez günümüze ve gelecek tahayyüllerine çeviriyor; Çin’in o baş döndürücü zenginleşmesini ve kolektif vicdanındaki çarpıcı çözülmenin kaydını tutuyor. -Jiayang Fan, New York Times Book Review
5. Oyunun Sonu (Julio Cortazar / Can Yayınları)
Bir işadamı, okuduğu romanın sonunda nasıl öldürüleceğinin anlatıldığını fark eder. Gittiği akvaryumda aksolotlları ziyaret eden bir adam, kendini bu hayvanlardan birine dönüşmüş bulur. Motosiklet kazası geçirmiş bir diğeriyse, bilincini yavaş yavaş yitirirken geçmiş bir uygarlık tarafından kurban edildiğini hayal eder. Hepsinin aklından geçen soru birbirine benzer gibidir: Gerçek olan nedir?
Cortázar, 20. yüzyıl sonu Latin Amerika edebiyatına damgasını vuran patlamanın fitilini ateşlemiş isimlerin başında gelir. Yazarlığı süresince benzer konulara dönmüş, benzer soruları farklı şekillerde soran yeni oyunlar ve bulmacalar hayal etmiş, her eserinde bu ipleri kopuk gerçekliğe yeni ayrıntılar eklemiştir. Cortázar’ın Bütün Öyküleri’nde yer alan Oyunun Sonu, 1956’da yayımlandığı orijinal haliyle Türkçede ilk kez okurlarla buluşuyor.
6. Hayvan Hikayeler (Julio Cortazar / Can Yayınları)
Evlerinde yalnız olmadıklarını fark eden iki kardeş. Şiddetli ve tuhaf bir hastalık nöbetiyle aksayan bir mektup. Ölümden bir anlığına dönen sevgili. Bir evin bahçesini işgal etmiş bir kaplan… Hayvan Hikâyeleri’nde Julio Cortázar bizi hayallerin ve kâbusların musallat olduğu apayrı bir gerçekliğe götürüyor.
Cortázar, 20. yüzyıl sonu Latin Amerika edebiyatına damgasını vuran “patlama”nın fitilini ateşlemiş isimlerin başında gelir. Üst orta sınıfın, küçüklü büyüklü burjuvaların doluştuğu mekânlara saldığı dehşetin ve saçmalıkların ardında karşı konulamaz bir coşkuyu, beklentileri baltalamaktan hoşlanan usta bir oyuncunun aldığı keyfi görmek mümkün. Cortázar’ın Bütün Öyküleri’nde yer alan ilk öykü kitabı Hayvan Hikâyeleri, 1951’de yayımlandığı haliyle Türkçede ilk kez okurlarla buluşuyor. Yazar labirentler, “öteki”ler ve doğası anlaşılamayan mahluklarla dolu bir dünyanın kapısını bize aralıyor.
7. Yusuf’u Bulmak (Onur Orhan / Can Yayınları)
Bana Yusuf’u soruyorsun öyle mi? Sana onu anlatayım, anlatayım da, önce başka bir şey anlatayım. […] Yusuf, kuyuya atılmış bir taştır, değil kırk akıllı, milyon kere milyon akıllı o taşı çıkaramamıştır. Sanırlar ki o bir candır, bana sorsan o Hülya’dır. Çünkü Yusuf bir hiç çocuktur. Varlıkla yokluk arası…
Bir anda kayıplara karışan Yusuf kimdir? Çapsız bir hergele mi, bir inanan mı? Vefasız bir evlat mı, kural tanımaz bir âşık yahut kayıtsız deli derviş mi? Yoksa herkesin Yusuf’u başka başka mı?..
Onur Orhan’ın Yusuf’u Bulmak adlı bu sıra dışı romanı, kayıp Yusuf’un peşinde benzersiz bir hikâye anlatıyor. Yeraltı dünyası, hapishaneler, gazinolar ve zengin çevreler de dahil, toplumun her kesiminde dilediği gibi dolanan, hemen herkesin kendinden bir şey bulduğu bu benzersiz, ele gelmez figürün efsaneler ile gerçekler, yaşananlar ile yansıtmalar, iyi ile kötü arasındaki karşıtlıklar ve gerilimlerle örülü, şenlikli, unutulmaz bir portresini çiziyor.
8. İrlanda Masalları (W.B. Yeats / Karakarga Yayınları)
Periler olmasa İrlanda köylüleri şiire ve öykülere bu kadar düşkün olur muydu? Denizi ve karayı sevmeyi efsanelerinden öğrenmemiş olsalar, Donagal’ın köylü kızları ülkenin başka yerlerinde çalışırken eğilip de denizi öperler miydi? İrlanda masallarının temelinde, topluluklar halinde ya da yalnız yaşayan kara ve su perileri var. Eski zamanlarda olduğu kadar olmasa da, bu perilerin varlığına olan inanç hâlâ yok olmuş değil. Nobel Edebiyat Ödüllü İrlandalı şair W. B. Yeats, bu masalları hikâye anlatıcılarından dinleyip derleyerek aktarıyor ve İrlanda’nın meşhur perileri hakkında ayrıntılı bilgi veriyor.
9. Karanlığı Arşınlayanlar (Antoni Casas Ros / Sel Yayıncılık)
Kaosun estetiğini kaleme dökmek üzere işe alınan Antoni ile sözde püriten ahlaka duyduğu nefreti New York sokaklarının duvarlarına çizdiği grafitilerle ifade eden büyüleyici Anca, kimliği meçhul esrarengiz bir yazarın peşinde ABD ve Meksika’yı arşınlar. Bu esnada dünyayı kasıp kavuran yepyeni ve şiirsel bir terörizmin haberleri de bu ayrıksı iki âşığın yol hikâyesinin kilometre taşlarını döşemektedir. Hayallerle gerçeğin iç içe geçtiği, büyülü ezgilerin arka fondan hiç eksilmediği, sanrılı bir kasırgaya dönüşmüş bu baş döndürücü yolculuk sonunda kaosa açılan bir kapıya dönüşür.
Antoni Casas Ros çağdaş dünyaya yönelttiği gerçekçi, aynı zamanda erotik ve estetik bakışıyla, okuru metinlerarasılıktan dadacılığa, gerçeküstücülüğe, hatta gerçekaltına göndererek, anlatının doğrusallığını kırıp yapay süreklilikleri bertaraf ederek, metni yazarsız bırakıp kendi kendine konuşturuyor. ederek, metni yazarsız bırakıp kendi kendine konuşturuyor. Yoldan çıkmak isteyenlere, karanlığı arşınlamaktan çekinmeyenlere Casas Ros’tan yeni bir yol haritası…
10. Vasatlar İçin Peri Masalları (Boris Vian / Sel Yayıncılık)
Boris Vian’ın nekahet dönemindeki eşi Michelle’i oyalamak için yirmi üç yaşında kaleme aldığı bu küçük anlatı, iyimserliği ve eğlencesiyle bu edebi dehanın gelecekteki metinlerinin habercisi sayılır.
Absürd ve tuhaf kahramanlarla dolu bir peri masalı anlatıyor Boris Vian. Bir yandan gerçek ile gerçekdışı arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı fantastik bir dünya kurarken, öte yandan da hatasının hazzına kapılmış vasatları ironinin kılıcından geçiriyor.Vian ve arkadaşı Bimbo’ nun çizimleriyle masal sever büyüklere, Vian seven Vian ve arkadaşı Bimbo’ nun çizimleriyle masal sever büyüklere, Vian seven herkese…
11. Azizler ve Alimler (Terry Eagleton / Sel Yayıncılık)
Kuramsal eserleriyle tanıdığımız Terry Eagleton bu kez azizler ve âlimler, şehitler ve deliler ülkesi İrlanda’nın bağrında, bilme isteğinin yarattığı metafizik kaşıntının İngiltere’nin grisi ile İrlanda’nın yeşiline bulandığı bir romanla karşımızda. Üstelik de kurgunun hayata galebe çaldığı, soru işaretinin kurşundan daha yakıcı olduğu sıra dışı bir karşılaşmayı anlatıyor.
Dünyanın en özgün filozoflarından Ludwig Wittgenstein ve ünlü dilbilimci Nikolay Bahtin akademinin soğuk koridorlarından bir kır evine kaçtığında, İrlanda bağımsızlık hareketinin önderlerinden James Connolly’nin bir çatışmadan yaralı halde kurtulup yanlarına sığınabileceği akıllarının ucundan geçer miydi? Peki, Leopold Bloom’un bir gece vakti Ulysses’ten fırlayıp aralarına katılacağı? Bu muhteşem dörtlü, kısa süre içinde hayat, devrim, şiddet, akıl, din, ulus ve kimlik üzerine hararetli bir tartışmaya tutuşur ve herkes eteğindeki taşları dökmeye başlar.
Kalemle kılıcın düellosunu kahkahanın imbiğinden aktaran modern bir klasik…
12. Yedi Deli Adam (Roberto Arlt / Kolektif Kitap)
Yedi Deli Adam, kendisine sürekli acı veren ruhunu görüp anlamaya çalışan bahtsız bir adamı ve etrafında şekillenen karanlık, absürd olaylar silsilesini anlatıyor. Delilik nöbetleriyle, ruhun ve zihnin tikleriyle, birbirinden ilginç karakterlerle, devrimci, anarşist yaklaşımlarla dolu, yazıldığı dönemin Buenos Aires’inin çarpıcı bir portresini çizen roman, Roberto Arlt’ın başyapıtı kabul ediliyor.
“Acizane, Arlt’ın İsa olduğunu varsayalım. Dolayısıyla Arjantin İsrail, Buenos Aires de Kudüs’tür… Arlt keskin zekâlı, tehlikeyi göze alan, koşullara ayak uydurabilen, doğuştan hayatta kalma becerisine sahip biri… hiç kuşkusuz Arjantin ve Latin Amerika edebiyatının önemli bir parçası.” -Roberto Bolaño
“Kitaptaki karakterler okurun ruhuna adeta musallat oluyor.” -Julio Cortázar
“Bu kıyılarda edebiyat dâhisi olarak adlandırılacak biri varsa o Roberto Arlt’tır… sanattan ve büyük, tuhaf bir sanatçıdan… doğduğu şehri herkesten daha iyi, muhtemelen ölümsüz tangolar yazmış olanlardan bile daha derin anlamış birinden bahsediyorum.” -Juan Carlos Onetti
13. İki Nehir Arası (Altar Kaplan / Alfa Yayıncılık)
Düşmanla karşılaşmaktan ya da ölmekten değil, daha çok karşılaşınca ne yapacağımdan korkuyorum…”
“Hiçbir söz ölenleri geri getirmiyor. Bu yürüyüşün bir sonu olacak mı, bilmiyorum. Tek bildiğim, sonsuzluktaki kum taneleri gibiyiz bir daha asla ışığı göremeyecek… Bu bölgelerden hiç tren geçmeyecek. Tarifeli ya da tarifesiz hiçbir uçak buraya uçmayacak. Hiçbir mucize gerçekleşmeyecek. Bu dünyada rüyaların gerçekleşmediği gibi…”
Savaşın hikâyesidir bu, hayali bir ideolojinin peşinde birbirlerini, hiç tanımadıkları, belki de normal hayatta arkadaş olabilecekleri başka insanları öldürmenin hikâyesidir. Herkes, her şey bu hayali ideolojinin kurgusal varlığının insafına kaldığında yaşananların hikayesi…
14. Karl Marx ve Dünya Edebiyatı (S.S. Prawer / Yordam Kitap)
Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, Marx’ın edebiyatla ilişkisine odaklanan eşsiz ve öncü bir yapıt. Marx’ın edebiyatla bir okur, bir düşünür, bir yazar ve bir baba olarak sanıldığından ve bilindiğinden çok daha yakından ilgili olduğunu sistematik bir şekilde ortaya seren Prawer’a göre, Marx’ın ve eserlerinin ayırt edici özelliklerinden biri de edebiyatla kurduğu sıradışı ilişkidir.
Marx, dilin saflığını ve doğruluğunu ilgilendiren her konuda titiz bir yazardı. Bu yüzden Goethe, Lessing, Shakespeare, Dante ve Cervantes’i kendine üstat olarak seçmiş, onların eserlerini neredeyse her gün okumuştu. İktisadi gerçekleri ve tutumları akılda kalıcı bir şekilde özetleyen sözler bulmak için Latin klasiklerini didik didik etmişti. Edebî alıntı ve göndermeleri okurlarıyla kültürel bir etkileşim yaratmak için nasıl kullanabileceğini daha gazetecilik yıllarında keşfetmişti. Başta Kapital olmak üzere yazdığı bütün metinlerde popüler balad, şarkı, tekerleme, mitolojik hikâye, özdeyiş, masal, şiir, oyun ve destanlara göndermelerde bulunmuştu. Sadece yabancılaşmaya karşı zafer kazanma ve daha adil bir topluma ulaşma yolunda edebiyatın ve sanatın hayati bir rol oynadığına inanan bir düşünür değildi Marx; kızlarını büyütürken müthiş bir hikâye anlatıcısıydı da. Farklı dillerdeki şiirleri ve oyunları yüksek sesle okur, bunların anlamları kadar seslerin ritimlerinden de zevk alırdı. Dostlarına Shakespeare’in ve Dickens’ın eserlerinden adlar takmaktan hoşlanırdı. Yunanca, Latince, İspanyolca, Rusça, Fransızca, İngilizce ve Almanca edebî eserleri hem eğlenmek hem de öğrenmek amacıyla okuyan bir kitap kurduydu. Evinde düzenli olarak Shakespeare okuma toplantıları yapılan Marx için Rus ziyaretçisi Maksim Kovalevski boşuna “fazlasıyla kültürlü bir İngiliz-Alman centilmeni” dememişti…
Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, işte bu sıradışı “centilmen”in edebiyatla kurduğu içten ve derinlikli ilişkinin benzersiz bir dökümü…
15. Kültürsüzlüğümüzün Dört Mevsimi (Feridun Andaç / Eksik Parça)
Kültürsüzlüğümüzün Dört Mevsimi, tarihimiz boyunca mevcut olan, 2000’lerin ortamında giderek sertleşen kültürel krizin ortasında yazılmış denemelerden oluşuyor. Feridun Andaç, sözünü sakınmadan, edebiyat ve yayıncılık dünyası ve gündelik hayat içindeki kültürel yozlaşmanın, düşünsel erozyonun kaydını tutuyor.
Geçmişin birikimini canhıraş yok etmeye çalışan bir siyasal atmosferin, ve aynı zamanda ticarileşmenin baskısı altında kültürel üretim süreçlerinin geçirdiği değer kaybını önümüze seriyor. Okumanın, yazmanın, edebiyatın, yaşama güç katan, bireyin gelişimine katkıda bulunan bir direnme alanı olarak kavranabilmesine ilham veriyor.
Kültürsüzlüğümüzün Dört Mevsimi, metinler, kentler, okunan kitaplar ve anılar arasında mekik dokuyan, yaşadığımız zamanı edebiyatın içinden geçerek okuyan bir yazarın güncelliğimize bakan denemeleri.
16. Siyavuş’un Ölümü (Simin Danişver / Büyüyenay Yayınları)
İran edebiyatının en yetkin kadın yazarlarından biri olarak kabul edilen Simin Dânişver’in kaleme aldığı Siyavuş’un Ölümü, İranlı edebiyat eleştirmenleri tarafından ittifakla Fars edebiyatının en iyi romanları arasında gösterilmektedir. Dânişver bu eserinde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında İran’ın tarihî şehirlerinden Şiraz’ın İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra şehirde meydana gelen siyasi, kültürel ve sosyal hadiseleri bir kadının gözünden ustalıkla anlatmaktadır. Roman, Türk okurların konu olarak yabancısı olmadıkları bir içeriğe sahiptir. Siyavuş’un Ölümü, Türk edebiyatında işgal dönemi İstanbul’unu ele alan romanlarla muhtelif benzerlikler göstermektedir. Yabancı askerlerin, yerli işbirlikçilerin, vurguncuların, Bolşeviklerin, zalim ve gafil devlet adamlarının ülkenin kaderine ilişkin yaptıkları siyasi hesaplar ve bütün bunlara karşı çıkan bir grup aydının verdiği mücadele, eserin mihverini oluşturmaktadır. 1940’lı yıllarda İran’da meydana gelen siyasi ve sosyal olayları anlamak için iyi bir kesit sunan bu trajik roman, komşumuz ile benzerliklerimizi ortaya koyan bir anlatı aynı zamanda. Siyavuş’un Ölümü söz konusu yıllarda İran’ı anlamak için oldukça iyi bir panorama sunmanın yanında Şiraz’daki zengin mahalli kültürü başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Kendisi de Şirazlı olan Simin Dânişver’in edebî yeteneğini bütün kuvvetiyle hissettirdiği bu roman, edebiyatın gücünün bir örneği olarak emperyalizmin bütün çirkinliklerini, bir ülke için ne anlama geldiğini, bütün ayrıntılarıyla dile getirmektedir.
17. Idaho (Emily Ruskovich / Yapı Kredi Yayınları)
Bir suçu hatırlayacak kimse kalmayınca, bu suçun neden olduğu acılar da silinir mi?
Ann ile Wade’in, Idaho’nun çetin ve güzel doğasında sürdüğü sakin yaşam, Wade’in kaybolan hafızası ve saldırgan davranışlarıyla bozulmaya başlar. Wade’in ilk eşi Jenny ve kızlarıyla yaşadığı eski mutlu hayatın nasıl ve neden altüst olduğunu öğrenmeye çalışan Ann’in zamanı, kocasının aksayan hafızası yüzünden giderek azalmaktadır. Farklı kişilerin bakış açılarından aktarılan ve çeşitli zaman ve mekânlar arasında mekik dokuyan anlatıyla, karakterlerden bazılarını birbirinden koparan, bazılarınıysa bir araya getiren trajedi yavaş yavaş gün ışığına çıkacaktır.
Idaho, unutma ve hatırlamaya, ailelere ve çocuklara, hayatımızdan çıkan kişilerin hayaletlerinin bizimle yaşamaya devam etmesine dair sarsıcı bir roman.
18. Koz (Abidin Parıltı / Doğan Kitap)
“Bir korkaktın ve hâlâ yaşıyordun.”
Ve onlar, gecenin kurşunlarla aydınlatıldığı “…Bin” şehrinde hayatı, savaşı, aşkı durdurarak bir oyun kurarlardı. Oyalanmadan yaşayamazlardı. Bu, onların hayata karşı KOZ’uydu.
Ve o zamanlar korkak değil de çocuk olan Azhar, korkmadan Yasemin’i severdi. Bu, onun aşka karşı KOZ’uydu.
“…Bin” ahalisi savaşın ortasında sevişir, güler, oynar, bir başka dilden şarkılar söyler, yasakları en zayıf yerinden ustalıkla deler geçerdi. Bu, onların devlete karşı KOZ’uydu.
Abidin Parıltı, Koz romanında “…Bin” şehrinden “…Kin” şehrine uzanan acıyı, kederi, ölümü taze bir gülümseyişle karşılayanların hikâyesini, bilmediğimiz bir coğrafyanın gündüz ve gecelerini, insanlığın bildiğimiz hallerini bir karnaval havasında anlatıyor.