1. Şimdi Evimdeyim (Mehtap Süner Susuzlu / Romans Yayınları)
Hitit yazısını çözmek için yıllarca uğraşan arkeologlar sonunda,
yazanın da, yazanın ulusunun da binlerce yıl önce kaybolduğu tablet
yığınından şu cümleyi buldular: “Nu ninda-a nezzatteni vadar-ma
ekutteni.” Tarihte çözülen bu ilk Hititçe cümlenin anlamı neydi biliyor
musunuz? “Şimdi sen ekmek yiyeceksin, sonra da su içeceksin…”
Toplum insanların birbiriyle kurduğu ilişkilerden oluşan bir
organizmadır. Kültür ise, bu insanların dünyayla kurduğu ilişkilerin
sonucudur. Kültürü dünyayla kurduğumuz ilişkilerin sonunda elde eder
ve geliştiririz. Böylelikle bir düzen yaratır, birikim sağlar ve hafıza
oluştururuz. Yemek de dünyayla kurduğumuz bir ilişkidir; üstelik en
güçlülerinden. Sadece ve tek başına besin tüketmenin bir aracı ya da
tarifi değildir. Hafızamızdır, düzenimizdir, birikimimizdir. C. L-Strauss,
‘’Bir toplumun yemek pişirme yolu, bilincinde olmadan yapılarını
tercüme ettiği bir dil gibidir’’ derken galiba bu gerçeğin altını çiziyor.
Mehtap Süner Susuzlu ‘’Şimdi Evimdeyim’’ deki öyküleriyle, bize bu
yalın gerçeği bir kez daha hatırlatıyor. Her öyküye sızmış iç sızısıyla,
bitmeyen özlemi ve hayata duyduğu inançla. ‘’Şimdi Evimdeyim’’,
memleket hasreti, çocukluk ve yemek bahane edilerek, geçmişin
hüzünlü ve masum koridorlarında yapılan meraklı bir yolculuk.
Okurun içini titreten bir yolculuk… -Ercan Kesal
2. Serçelerin Ölümü (Kadir Daniş / İz Yayıncılık)
Mümkün dünyalarda normal olan, her şeyin kötüye gitmesidir. Serçeler
ölür, ağaçlar kurur; yağmur bereket değil, sel getirir; güneş ısıtmak için
değil, kavurmak için doğar. Ve dünya denen gebergâhın hengamesinde,
insan kendisiyle yeterince kavgalıysa, bazen aynalar çatlar. O çatlaklara
gözünü diken insan hayatında ilk defa aynada etini değil de ruhunu;
suretini, suratını değil de kendini görür. Ölerek, vazgeçerek, kendini
öldürerek doğar. Kadir Daniş Serçelerin Ölümü adlı romanında, kızı
ölen bir adamı anlatıyor. Bir ah çekiyor, dövünüyor. Çünkü ölenle
ölünür, çünkü yaşamak bir suç gibi üstümüze kalır ve çünkü:
“Bir insanın ölü doğması mantıklıdır. Ama bir insanın yalnızca sekiz
saat yaşamasının hiçbir izah! olamaz.”
3. İnfernaliana (Charles Nodier / Çınar Yayınları)
Kanlı Rahibe, Vampir Arnold-Paul, Bir Brukolak’ın Öyküsü gibi korku
edebiyatı tarihinde önemli bir yer kaplayan metinlerden oluşan
Infernaliana’da, hem zamanında gerçek olduğuna inanılan olaylar hem
de gotik edebiyatla özdeşleşmiş figürlerin öyküleri yer alıyor. Mezardan
geri dönen varlıkların, şeytani pazarlıklara giren insanların, nasıl başa
çıkılacağı bilinmeyen hayaletlerin, lanetlilerin, iblislerin, vampirlerin
tekinsiz anlatıları bu kült kitapta bir araya geliyor.
Romantik akımın öncüsü olan, araştırmacı ve kurgucu kimliğiyle birçok
korku unsurunu edebiyat alanına taşıyarak kara romantizmin de
kurucuları arasında yer alan Charles Nodier, Infernaliana’da insanın
içine işlemiş korkuların edebi anlatılara dönüşümünü yansıtıyor.
Charles Nodier, Avrupa’daki vampir çılgınlığını başlatan kişidir. –
Matthew Bunson
4. Parçalanma (Chinua Achebe / İthaki Yayınları)
TIME’ın seçtiği “1923-2005 Yılları Arasında Yayımlanan En İyi İngilizce
100 Roman”dan biri.
Afrika edebiyatının en büyük ismi Chinua Achebe gerçekçi tarzda
yazdığı ve çoğunlukla Batı’nın Afrika’yı kolonileştirmesi üzerine kaleme
aldığı romanlarıyla her ne kadar yerel bir hikâye anlatsa da yarattığı
karakterler ve kurgularıyla evrensel meselelere değinmeyi başaran nadir
yazarlardan. 2007’de dünya edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Man
Booker Uluslarası Ödülü’nü kazanan Achebe’nin ilk romanı
Parçalanma ise hem yazarın hem de bir kıtanın başyapıtı.
Okonkwo kendi döneminde yaşayan en büyük güreşçi ve savaşçıdır.
Ünü bir yangın gibi tüm Batı Afrika’ya yayılmıştır. Fakat bir gün
istemeden bir kabile üyesini öldürür ve o andan itibaren her şey
parçalanmaya başlar. İşlediği bu suçtan dolayı gittiği sürgünden yıllar
sonra geri döndüğünde, köyünde misyonerleri ve sömürge idarecilerini
bulur. Artık kontrolünü tümden yitirdiği hayatı, hızla yok oluşa
sürüklenir.
Parçalanma, klasik bir kahramanlık anlatısı olmakla birlikte klişelerden
uzak, son derece özgün bir roman. Modern edebiyatın belki de en
büyük trajedisi.
“Büyüleyici bir yazar. Yirminci yüzyılın en iyilerinden.” -Margaret
Atwood
“Achebe’nin eserleri olmadan Afrika edebiyatını düşünmek olanaksız.”
-Toni Morrison
“Achebe insanı sarsıyor… Sert üslubunu, sıradan insanlara duyduğu
gerçekçi ve kararında bir şefkatle hafifletiyor.” -Anthony Burgess
5. Gölgede Yanmak (Erkmen Özbıçakçı / Doğan Kitap)
Hayatın farklı zaman dilimlerinde bir insanı erkek yapan örneklerin
hikayesi…
Erkek doğmadan erkekleşen, hem de bunu Çukurova coğrafyasında
yaşayan çocuk, ergen, yetişkin erkeklerin hikayesi…
Erkeklik denen şeyle kendini tanımlayamayan, dolayısıyla yabancılaşan
erkeklerin hikayesi…
“Yere batasıca Kurban Bayramlarından birinde bağırsakların dumanı
tüter, kellede dil, kuyrukta bok kurumamışken daha. Babamın tek
parmağıma astığı kara poşet. Her adımda uzak uzak salınan poşette
koç kellesi, ayakları. Tökezleyip yüzüstü kapaklanışım. Suratıma
sıçrayan. Kan. Pirinç tokmağa bulaşan. Kan. Kel delinin kafa derisinin
altındaki şişkin yeşil damarlarda kımıldayan. Kan. Hızarın
bahçesindeki çimlerde kara kara parlayan. Kan. Suça, yalnızlığa,
gresyağına, kana bu kadar az bulaşmış olmasaydım keşke. Eksik
adamım ben. Bir uyusam, uyuyabilsem, uyanacağım. Koğuş Kalk!”
6. Ermeni Ninem (Farid Boudjellal / Aras Yayıncılık)
Aras’ın çizgi roman dizisinin bu ilk kitabı, Fransa’ya, Toulon kıyılarına
götürüyor bizleri. Hikayenin başlangıç noktasında ise Cezayir, hatta
ondan da önce Anadolu var.
Küçük Mahmud’un hayatı, daha önce hiç görmediği ninesinin
Cezayir’den gelmesiyle kökten değişir. Ninesinin geçmişinde
Mahmud’un vakıf olamadığı bir sır vardır. Nine torunlarının hayatında
günden güne daha fazla yer edinirken, Mahmud onun gizemli
geçmişinin izleriyle gittikçe daha fazla karşılaşmaya başlar. Ninesinin
unutmak istedikleri, konuşmakta zorlandıkları onun için giderek bir
bilmeceye dönüşür. Bilmece günbegün aydınlanırken, Mahmud
keşfetmeye başladığı köklerinin iç içe örülmüşlüğü karşısında
bocalayacaktır.
Bu canlı, renkli kitap, geçmişin geçmiş olmadığını, bugünde ve
gelecekte yaşanmaya devam ettiğini gösteriyor ve yaşama sevinci, neşe,
muziplik ve kederi birbirine ustaca teyelleyerek hem görsellik hem de
okuma zevki açısından ustaca kotarılmış bir hikaye sunuyor.
7. Çingeneler (Osman Celal Kaygılı / Can Yayınları)
“Osman Cemal’in Çingeneler’i muhakkak bir şaheserdir. (…) Okudukça
şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinçle dolu,
karmakarışık bir âleme giriyor.” -Sait Faik Abasıyanık
Görmezden gelinenlerin, unutulanların yazarı Osman Cemal Kaygılı,
kült romanı Çingeneler’de gündelik hayatın önemli figürlerinden
Çingenelerin kültürüne değdiriyor kalemini. Yazar, birlikte yaşadığımız
ama haklarında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz İstanbul
Çingenelerinin günlük yaşamı, kültürü, müziği, eğlencelerini; müziğe
tutkun, araştırmacı bir gencin hikâyesiyle birlikte, ilginç bir kurguyla
anlatıyor ve okuyucularını bir zamanların İstanbul’unda keyifli bir
yolculuğa çıkarıyor. Ben bu işi salt musiki merakı yüzünden takip
ediyorum; onun için ne yapıp yapıp bizdeki şu bohem hayatını, Çigan
hayatını beş-on güne kadar yakından inceleyeceğim, bakalım
bahtımıza neler çıkacak! Zaten meşhur sözdür: Çingene’nin zurnasında
peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına!
8. Köşe Bucak İstanbul (Osman Cemal Kaygılı / Can Yayınları)
“Osman Cemal, İstanbul’un her köşesini bilirdi. Her sınıf halkı tanırdı.
Bazı insanlar maziye saplanıp kalırlar. Osman Cemal eskileri tanıdığı
kadar yenileri de tanımak için gözünü ve kulaklarını açardı.” -Mahmut
Yesari
“İstanbul yazarı” denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Osman
Cemal Kaygılı’nın çoğu Yenigün gazetesinde yayımlanan şehir yazıları
bu kitapta bir araya geliyor. İstanbul’un meşhur semtleri de var bu
yazılarda, sadece ismi bilinen, gazete haberlerinde geçmeyen semtler de
– hatta daha çok onlar. Kadıköy’ün Kadıköyü, Yakacık’ın üzüm bağı,
Mecidiyeköy’ün mesire yeri olduğu zamanlardan kalma bir ağız tadı
yolculuğu bu yazılar aynı zamanda. Semtlerin yanında, şehrin renkli
sakinlerinin de köşe bucağı tuttuğu bir kitap. Bir zamanların
İstanbul’unun meşhur simaları ilginç özellikleriyle Osman Cemal
Kaygılı’nın eğlenceli kaleminde bugün, bir kez daha hayat buluyor.
Döneminin İstanbul’unun kıyısında köşesinde ne varsa, insanını,
yemeğini, içme sularını, toplu taşıma araçlarını, her şeyini, “Aman,
unutulmasın!” korkusuyla birer birer not düşüyor Osman Cemal
Kaygılı. Bize de bir zamanların geniş, çok kültürlü, çok dilli İstanbul’u
için bir kez daha iç çekmek kalıyor.
9. Başka Bir Hikaye (Kolektif / Can Yayınları)
Tarihçilerden Başka Bir Hikâye aynı kuşaktan 14 genç tarihçinin arşiv
belgesi, gazete kupürü, günlük, mektup gibi tarihsel bir malzemeden ya
da metinden yola çıkarak kurguladığı öykülerden oluşuyor. 19. yüzyılın
ikinci yarısında Osmanlı ve 20. yüzyılın ilk yarısında Cumhuriyet
toplumunun sıradan insanlarını, yaşamlarını ve olaylarını merkeze alan
öykülerin bir araya getirildiği kitap, tarih ile edebiyat ilişkisini yeniden
sorgularken bu ilişkinin hem tarihyazımı hem de edebiyat açısından
ilginç örneklerini sunuyor.
10. Disiplinli Güzel Günler (Fleur Jaeggy / Can Yayınları)
Savaş sonrasının İsviçre’sinde geçen bu tekinsiz romanın başlangıç
cümlesi alabildiğine basit ve saftır: “On dört yaşındayken Appenzell’de
bir okulda yatılı öğrenciydim.” Gelgelelim söz konusu ortam basitlik ve
saflıktan oldukça uzaktır. Kaba ve bilgiç bir karaktere sahip olan anlatıcı
merhametsiz ve soğuk bakış açısıyla okuldaki tutsaklık hayatını gözler
önüne serer. Çok geçmeden, görünüşte mükemmel bir kız olan yeni
öğrenci, Frédérique’e gönlünü kaptırır ve onu baştan çıkarmak için
elinden geleni yapar. Ancak daha sonraları, kendine bağladığı bu kıza
karşı hiç de cömert davranmayacaktır. Anlatıcının kendi entrikalarını;
günlük ilişkilere sızan tahakkümün, kontrol ile deliliğin doğası
konusunu uzun uzun irdelemesiyle romana ürkütücü, ele gelmez bir
atmosfer hâkim olur.
“Jaeggy’nin ergenliğin o mavi mürekkebine batırılmış kalemi, delilik
ağacının köklerini, yapraklarını, dallarını ince ince işleyen bir oymacı
iğnesi gibi; bu ağaç ki İsviçre’de, dünyadan soyutlanmış küçük bir bilgi
bahçesinde dallanıp budaklanarak bütün bakış açılarını örtecektir.
Olağanüstü bir nesir bu. Okuması aşağı yukarı dört saati bulur.
Hatırlaması ise, yazarı için olduğu gibi okurları için de bir ömür boyu
sürecektir.” -Joseph Brodsky
“Harikulade, göz kamaştırıcı, yabani bir yazar.” -Susan Sontag
11. Mahallede Kaybolma Diye (Patrick Modiano / Can Yayınları)
Yazar Jean Daragane, Paris karmaşasını ardında bırakıp inzivaya
çekildiği bir hayat yaşar. İnsanlardan mümkün olduğunca uzak
durduğu, nadiren dışarı çıktığı bir düzen kurmuştur kendine.
Eylül ayının sıcak bir gününde Daragane’ın huzur dolu dünyası, hiç
tanımadığı birinden gelen tehditkâr bir telefonla altüst olur. Arayan kişi
bir yabancıdır ve yazara, onun eski bir telefon rehberini bulduğu
söyleyip, rehberdeki bir isim hakkında bilgi almak ister. Yabancıyla yüz
yüze gelmeyi kabul eden Daragane, rehberdeki bu isimle ilgili hiçbir
şey hatırlamaz. Oysa eldeki veriler, kesin bir şekilde geçmişte
hayatlarının kesiştiğini göstermektedir.
Bir anda kendini bu gizemli yabancıyla onun güzel ve narin genç
yardımcısının hayatına dolanmış bir halde bulan Daragane, münzevi
yaşantısını bir kenara bırakıp iç dünyasının derinlerine gömülmüş ağır
bir travmayla yüzleşmeye zorlanır.
2014 Nobel Ödüllü Patrick Modiano bu nostaljik, duyarlı ve şiirsel
romanında, büyüleyici kurgusu ve benzersiz atmosferiyle unutuşun
derinlerine iniyor.
“Canlı, zeki, incelikli ve girift… Yeni Roman akımı kadar ‘Yeni Dalga’nın
karafilmlerini de andırıyor.” -Boyd Tonkin, Independent
“Romandaki kesintisiz keşifler Proust’u andıran bir tavırla, en saplantılı
ve büyüleyici kayıp zaman arayışlarından biri haline geliyor.” -Jérôme
Garcin, Le Nouvel Observateur
12. Ona Çok Benziyorum (Vuslat Çamkerten / Dedalus Kitap)
Ülkenin en ünlü yazarlarından Remzi Bayburtlu’ya duydukları
hayranlık, üniversiteli edebiyat sevdalısı Mustafa ve Nilay’ı bir araya
getirmiştir. Artık hayatta olmayan Bayburtlu’nun bilinmeyen dünyasına
yakınlaşmak ve gerçek hayatına sızmak için bir edebiyat dergisi
çıkaracakları bahanesini ileri sürerek yazarın karısı Tülin’den röportaj
isterler.
Okur ve yazar ilişkisinin büyülü ve karmaşık dünyasını anlattığı ilk
romanıyla etkileyici bir başlangıç yapıyor Vuslat Çamkerten. Yalın bir
anlatımla, okurunu edebiyat düşkünlüğünün ve yazma tutkusunun
tehlikeli sınırlarında gezdiriyor.
13. Melek Tokadı (Daryo D. Beskinazi / Oğlak Yayıncılık)
Önce Elena’ya baktı, sonra da o güzeller güzeli çocuğa. Birlikte o kadar
mutlu görünüyorlardı ki, ona böyle bir hikâyeyi yazdırdıkları için
neredeyse içinden ikisine de küfredesi geldi, dilini ısırdı.
Resme baktı. Tekrar baktı. Telefonun metal aksamı ısınıp da elini
yakana kadar, birkaç dakika daha boş gözlerle baktı ekrana.
Sonra sil tuşuna bastı.
Elena da oğluyla beraber melek oldu, gitti.
Melek Tokadı, gerçekliği sertçe kıran öykülerden oluşuyor.
Şaşırtmacalar tekinsizliğin kapısını aralıyor ve bu tekinsizlik size tüm
öykülerde eşlik ediyor. Beskinazi sizi günlük hayatın içindeki kişi ve
olayları başka bir gerçeklik düzleminde görmeye çağırıyor ve bu çağrıyı
dayatıyor.
Yaşamın içine ustalıkla, incelikle yerleşmiş kötücüllüğü ancak buradan
bu kadar iyi görebileceğiniz bir açı var bu öykülerde. Titizlikle yazılmış
bu öyküler, birbirinden en uzak noktalara yol aldığında bile temel
izleğini kaybetmeden sizi hep benzeri bir yere taşıyor: İnsan ruhunun o
karanlık coğrafyasına…
Daryo D. Beskinazi’nin Melek Tokadı, Oğlak Yayınları’nda.
14. Benimle Çıkar Mısın? (Selçuk Erez / Oğlak Yayıncılık)
Edebiyat, kurgusunun ummadık, beklenmedik dönüşümleriyle, sıra
dışı anlatımıyla ve sözleriyle, sözcükleriyle beynimizde haz
uyandırmalıdır.
Yazar, yazdığı her paragraftan sonra kendi kendine “Hangi çılgın bana
zincir vuracakmış şaşarım!” demeli ve bu sloganı iki yüz otuz iki
sayfalık bir yapıtta en az on beş kez tekrarlamalıdır.
Kısa öykü, buna çok elverişli olanaklar sağlayan bir edebiyat türüdür ve
bu niteliklere büründüğünde sadece yazanına değil, okuyanına da iyi
gelir.
Benimle Çıkar mısın? okuyanı her öyküde farklı yerlere davet eden,
götürdüğü hiçbir durakta hayal kırıklığına uğratmayan bir kitap. Selçuk
Erez’in teklifini kabul ettiğinize pişman olmayacaksınız.
Selçuk Erez kısa ve çarpıcı öyküleriyle Oğlak Yayınları’nda…