1. Niteliksiz Adam 1-2-3-4 (Robert Musil / Aylak Adam)
Kayıp Zamanın İzinde ve Ulysses’le birlikte modernist roman türünün ve aynı zamanda Dünya Edebiyatı’nın başyapıtlarından olan Niteliksiz Adam tam metniyle 4 cilt halinde, M. Sami Türk’ün çevirisiyle Türkçede! Musil’in 1920’lerin başından 1942’de ölümüne güne değin üzerinde çalıştığı ancak tamamlamayı başaramadığı Niteliksiz Adam, görünürde ana karakter Ulrich’in nitelik kazanma çabalarını ve bir grup Avusturyalı entelektüelin Paralel Faaliyet adını verdikleri bir oluşum içerisinde “önemli bir şeyler” yapma teşebbüsünü anlatırken, özünde “hiçbir şey yapamamanın” romanıdır; herkes eyleme geçmek ister ama geçemez, herkes çok ciddidir ama bu ciddiyet zamanla trajikomik bir hal alır, kitapta aslında çok şey anlatılır ancak bir yandan da hiçbir şey anlatılmaz; Niteliksiz Adam, her şeyin ve hiçbir şeyin romanıdır. Hem kesinlik hem de belirsizliklerle doludur. Fikirsizlik üzerine yazılmış, fikirlerle dolu devasa bir eserdir.
“Bu kitap bir hiciv değil pozitif bir konstrüksiyondur.
Bu, bir psikoloğun kitabı değildir.
Bir düşünürün kitabı değildir (çünkü düşünce unsurlarını öyle bir düzene sokmaktadır ki o düzen)
… bir şarkıcının kitabı değildir.
Başarılı olan, başarılı olmayan bir yazarın kitabı değildir.
Kolay da zor da bir kitap değildir, çünkü bu tamamen okura bağlıdır.
Böyle devam etmek zorunda kalmadan, bu kitabın ne olduğunu bilmek isteyen herkesin onu bizzat okumasının
(benim veya başkalarının hükmüne güvenmeyip bizzat okumasının) en iyisi olacağını söyleyebileceğimi zannederim.” —Robert Musil
2. Günlükler (Robert Musil / Everest Yayınları)
Joyce, Proust ve Kafka ile birlikte modern edebiyatın en büyük isimlerinden biri olan Robert Musil’in efsanevi Günlükler’i nihayet Türkçe’de!
Musil’in, tamamlayamadığı başyapıtı Niteliksiz Adam üzerinde çalıştığı 1929-1941 yıllarını kapsayan Günlükler, bir yandan romanın ilerleyişine bir yandan da yazarın değişmeye başlayan modern dünyayla, yükselişe geçen faşizmle ve en çok da kendisiyle hesaplaşmasına tanıklık ediyor.
Musil’in, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen “İmpkralya” adlı hayali ülke aracılığıyla Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasının kültürel uyuşmazlıklarını, çatışmalarını, güvensizliklerini dile getirdiği Niteliksiz Adam’ın yanı sıra mutlaka okunması gereken eşsiz bir belge. Ahmet Arpad’ın usta işi Türkçesiyle!
“Dün Niteliksiz Adam’ın ikinci cildini uzun uzun gözden geçirdim. Akşam olduğunda müsveddeleri bir kenara kaldırırken kimi bölümlerin başarısız olduğunu görüp hüzünlendim. Bunun nedeni aceleciliğimdi. Yazdıklarımı bir kenara kaldırıp üzerinde bir süre düşünmem gerekirdi. Ulrich’le Agathe arasındaki ilişkiyi daha iyi ve biraz daha dikkatli anlatmalıyım. Yazdıklarım basılmadığı sürece biraz toparlar, sağından solundan biraz kırpabilirim!” —Robert Musil
3. Köleliğe Kaçış (Mustafa Balbay / Bilgi Yayınevi)
Dünyanın seksen ülkesini gezen gazeteci-yazar Mustafa Balbay, iç savaş coğrafyalarını ayrıca inceledi. Nikaragua’dan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Irak’tan Yemen’e kadar kanlı iç savaşların yaşandığı ülkelerin sokaklarında insan öyküleri topladı. Bunlara gezi kitaplarında yer verdi.
Balbay, Suriye iç savaşından kaçıp Türkiye’ye göç eden insanları, bütün bu gözlem, inceleme ve deneyimlerinin ışığında romanlaştırdı. 2014 yılından itibaren bu konuyu ayrıca gündemine aldı. Kilis sınırına gitti, yaşananlara tanıklık etti. Gaziantep, Şanlıurfa’da kampları ziyaret etti. 2 Eylül 2015’te, Bodrum’da Aylan Bebek’in cesedinin sahile vurduğu günlerde, özellikle Almanya’ya ulaşmak için sınır kapılarına yönelen Suriyelilerle İstanbul’dan Edirne’ye yolculuk etti. Yer yer onlarla yürüdü. Edirne-Kırkpınar meydanında uzun konuşmalar yaptı.
İzmir’in Basmane semtinde kurulan umut ve can pazarında defalarca dolaştı, Suriyelilerin arasına karıştı.
Bütün bunlardan damıttıklarını bugünlerden geleceğe kalacak belgesel canlılığında bir roman olarak kaleme aldı.
4. Büyük Oğul Efsanesi (Öner Yağcı / Bilgi Yayınevi)
Yaşarken efsane olmak, doğanın insanlara en büyük armağanıdır. Bu armağan insan olmayı başarmış, sonra da başkalarına insan olabilmenin yolunu yordamını öğretmeye kendini adamış olanların aldıkları bir armağandır. Efsaneler geleceğe aktarılmazsa, yeni efsanelerin doğması zamanın akışına bırakılırsa, toplumların yaşamında boşluklar doğar.
Öner Yağcı, “insanın aklını ve elini kullanarak doğayı, kendisini ve toplumunun yazgısını değiştirebileceğini bilen, bunun nasıl olacağına ömrünü veren bir devrim öğretmeninin”, Tonguç’un efsanesini sunuyor bize.
5. Son Kadeh (Zabel Yesayan / Aras Yayıncılık)
Zabel Yesayan’ın 1916’da kaleme alınan ancak 1924’e kadar saklı kalmış novellası Son Kadeh (Verçin Pajagı) pek çok eleştirmene göre yazarın en güçlü eseri ve kendi dönemi açısından da bir hayli cüretkar. Novella, metnin kahramanı Adrine’nin “yasak aşk”ı Arşag’a yazdığı notlardan (belki de uzun bir mektuptan) oluşuyor. Bu notlarda “yasak aşk”ına kendisini tüm çıplaklığıyla anlatmayı deneyen ve bunun için en utandığı şeylerle dahi yüzleşmeyi göze alan Adrine bir yandan geçmişine bakıp kendisi ve evliliğiyle hesaplaşırken, bir yandan da “aşk”ın ne olduğunu kavramaya çalışıyor. Yesayan, çatışan hisler, içgüdüler ve fikirlerden meydana gelme bir karmaşanın içine hapsolmuş ve bu karmaşadan çıkmayı arzulayan, kendisine yeniden yaşama imkânı verecek bir çıkış yolu arayan genç bir kadının aracılığıyla bizi “kadın ruh”unun katmanlı zenginliğini keşfetmeye davet ediyor. Üstüne bu keşfe arka planda İstanbul (ve özellikle Üsküdar) eşlik ediyor. Yesayan okurlarının artık aşina oldukları sarhoş edici tabiatı, bu tabiatın yoğun kokuları, sesleri ve tatları ile…
6. Çölün Öbür Tarafı (Tayfun Pirselimoğlu / İletişim Yayıncılık)
“…Yürüyüşlerim sırasında gözüm uzaklardaki bir noktaya takılmasa en doğrusunun artık geri dönmek olduğuna neredeyse karar vermek üzereydim… Birden uzaklarda, çok uzaklarda o buhur tabakasının ardında bir ‘şey’ görür gibi oldum. Gördüğüm, bir tepenin üzerine dikilmiş bir kaleydi…”
Bu kitapta her an her şey olabiliyor. Gece vakti uğultular salarak ağır ağır büyüyen meymenetsiz çukurlar belirebiliyor. Hüzünlü gergedanlar yanlış kıyılara vuruyor. Yazmadıkları kitaplar yüzünden insanlar hapse düşüyorlar. Yasaklı sözcükler, döküldükleri dudakların sahiplerine cefa çektiriyor. Yolculuklar sonsuz çöllerde bitiyor… Tayfun Pirselimoğlu, acayipliklerle dolu tekinsiz âlemleri ve bu âlemlerin mütemadiyen tedirginlik yaşayan sakinlerini kendine özgü mizahi bir dille anlatıyor. Çölün Öbür Tarafı, zamandan ve mekândan azade hikâyeler… Aşinası olduğumuzu sandığımız hayatlara dair tuhaf kesitler.
“Onca zamanın sonunda varacağımız menzil, gelip dayandığımız bu çöl olabilir miydi?”
7. Tutuşamayanlar (Barış Efendioğlu / Yitik Ülke Yayınları)
“Neden Evlenmedim” ve “Gelmeyen Pazartesi” adlı romanların yazarı Barış Efendioğlu’ndan yeni, sürükleyici, merak uyandırıcı bir eser daha: “Tutuşamayanlar”.
Beyoğlu’nda bir sahaf dükkânında çok uzun zaman önce başladı bu kederli oyun. Eski kitaplar, eski plaklar ve Tutuşamayanlar varoldukça da devam edecekti. Sırrı, kitaptan kitaba, plaktan plağa aktarılacaktı. Telafisi yapılamayan ayrılıklar için bulabildikleri tek çare buydu. Başka bir hayat mümkün olamadıysa başka bir ölüm mümkün olsun diye… Barış Efendioğlu’ndan insanı sarsan, sarstıkça sadeleştiren, yazıldıkça yaşanan “fazla farkındalıklı” hayli sürükleyici bir roman…
“…Eskiden ‘Tutunamayanlar’ derdim bize, fakat sonra gördüm ki ‘Tutunamayanlar’ tutunmaya çalışıp bunu başaramayanlarmış…
Ama biz öyle miyiz? Değiliz, eminim buna. Biz ‘Tutuşamayanlar’ız. Biz tutunmaya değil, tutuşmaya çalışıyoruz. Yanmak istiyoruz…”
8. Köz Yanılması (Zeynep Kahraman Füzün / İzdiham Kitap)
İçimizi köz gibi yakan meseleleri; bazen acıyla, bazen şakayla karışık ama her zaman hayatın içinden yazan Zeynep Kahraman Füzün’ün öykülerinde sürpriz bir final karşılayabilir sizi.
Olaylar başınızı döndürüp canınızı sıkabilir. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini hissetmeyeceksiniz.
9. Panayırda (Aysu Arslantürk / Nota Bene Yayınları)
Öykü ile şiirin birlikte uyuduğu bir kitap Panayırda!
Bu kitapta birbirine uymaz görünen tüm parçalar birleşiyor. Afrika’nın Tanrı Dağı’na tapan kabilesinden, Viktorya Dönemi İngilteresinde yaşayan bir uşağa; Balkan şarkıları yükselen köhne bir tavernadan, Anadolu’nun çay kokulu evlerine; Kuzey Avrupa’nın sık ormanlarından, Halep’in bakır cezvelerinde Türk kahvesi fokurdayan meydanına. Yüzyıllar öncesinden bugüne, bugünden yıllar sonrasına… Aysu Arslantürk, Batı’nın varoluşsal sancılarına, ümitsiz serzenişlerine sırtını dönüyor. Gerçek bir cevap arayışı ile yedi öyküde zihni zorlayan bir dünya gezintisine çıkarıyor okuru ve her öyküyü takip eden yedi şiirle, tasavvufu yeniden yorumlayarak coğrafyamıza bırakıyor.
Arslantürk, günümüzün sıkıntılı edebiyatından biraz olsun uzaklaşıp kadim sorgulamalar içeren Doğu kültürünün çok bilimli, çok kültürlü yapısına yaslıyor metnini. Biçimsel olarak yedi basamaklı düz bir çizgide ilerleyen kitabın sunduğu akıl oyunları sema etmenin yahut bir incirin yapısının içerdiği çokluğu önemsiyor. Panayırda, alt metinleri bağlamında zengin ve kat kat açılabilen bir öykü kitabı… Yazarın okurla da bir derdi var; okuyucunun kendini bırakmasını istiyor, tarlalarla gök yer değiştirinceye kadar hem de. “Mavi buğdaylar” ayırdığımız her şeyi birleştirmemiz için bir davet. Batı kültürü ve davranışına hâkimiyetini belli eden ve yüzünü Doğu’ya dönen metinlerde, bir ödünç alma değil yazarın yaptığı, tuttuğu kavrama, elinin izi çıkıyor.
Yazar ve okuru arasında muhteşem bir boşluk var; bir uyanış, bir aydınlanma, bir birlik daveti ile sunulan eserlerde okur, serbest! Düşünme alanı geniş ve katmanlı. Taverna öyküsü biterken kulağınızda üç el silah sesi ile kalıyorsunuz, karakterlerden kimi yaşatmak istediğiniz size bırakılıyor.
Kitabı bir panayıra çeviren, aslında eserlerdeki örtülü göndermeler. Tüccarların selamlaştığı “mülahham at sineği”nin Sokrates olduğunu, “Siyah ipliği olmayan kilimi dokuyan kimin annesi?” dizesini okurken Anadolu’da siyah ipliğin hüznü temsil ettiğini, Anma’yı okurken Kraliçe Viktorya dönemine hakim olmanın öyküyü ters yüz edebileceğini, “Berimsel yıkılacaklar” dizesindeki ‘berim’ sözcüğünün ODTÜ’lü bir hocanın bilişim alanında ‘computing’e alternatif olarak Türkçe’ye kazandırmaya çalıştığı bir sözcük olduğunu, Tanrı Dağı’nda tanrıların mabedi ile karşılaşmak için bu yüksek dağa tırmanan bir Afrikalının yaşadıklarının aslında dağcıların yüksek irtifada yaşadıklarına ne kadar paralel olduğunu fark etmek, yeni nesil edebiyatçılara bakış açısını değiştiriyor.
10. Hey Garson! (Murat Sevinç / April Yayıncılık)
Hey Garson! çok ilginç, komik, acıklı ve şaşırtıcı… birbirine bağlanan hikayelerden oluşuyor.
20’li yaşlarda bir gencin Londra’da garsonluk yaparken başından geçenler anlatılıyor bu kitapta.
Keçiörenli bir gurbetçi ile Tom Cruise’u, temizlik hastası Alman ev hanımı ile Robert Fisk’i, Türk kadın şarkıcı ile Anthony Hopkins’i buluşturuyor Hey Garson!
Daha ilginci… gündelik insan ilişkileri içinde eşitlik, tahakküm, görgü, kültürel çatışmalar, sınıfsal farklar… gibi meseleleri açığa vuruyor.
Anayasa hukuku alanında çalışan siyaset bilimci Murat Sevinç’in bugünden geçmişe bakarak anlattıkları çok samimi, eğlenceli ve ufuk açıcı.
Gayet leziz ve doyurucu. Tadını çıkarın!
“Murat Sevinç anılarını anlatırken iyi insan olmanın yollarını gösteriyor ve uygarlık dersi veriyor.” —Vedat Milor
“Şimdi masanıza oturun, sırtınızı sandalyenize bir güzel yaslayın, menüyü, pardon, kitabı açın ve vaktiyle anayasa hukukçusu olduğu rivayet edilen şahane bir yazarın size servis edeceği leziz hikâyeleri okuyun.” —Murat Uyurkulak
“Hey Garson! zengin, akıcı, bir hayli muzip. Ve sarsıcı şekilde güncel!” —Özgür Mumcu
11. Kozmosta Görüşürüz (Jack Cheng / Pegasus Yayınları)
“Mucize’den beri bu kadar etkileyici bir kitap okumamıştım.”
Jennifer Niven, The New York Times çoksatanı Hayatın Kıyısında’nın yazarı
On bir yaşındaki Alex Peroski uzayı ve roketleri, annesini, ağabeyini ve ismini hayran olduğu gökbilimciden esinlenerek koyduğu köpeği Carl Sagan’ı çok sevmektedir. Tek isteği Carl Sagan’ın Altın Plak’ı 1977’de Voyager’la uzaya gönderdiği gibi iPod’unu uzaya fırlatmaktır. Böylece uzaydaki yaşam formlarına dünyadaki ve kendi dünyasındaki hayatın nasıl olduğunu anlatacaktır.
Fakat babası uzun zaman önce ölen, sorunlu bir annesi ve pek ortalarda görünmeyen bir ağabeyi olan Alex bir yandan da büyük sorularla boğuşmaktadır.
Nereden geliyorum?
Uzayda kim var?
Ve hepsinden önemlisi:
Nasıl cesur olurum?
Cevapların peşine düşen Alex tüm dünyasını tepetaklak edecek sıradışı bir yolculuğa çıkacaktır.
Uzay sevdalısı bir çocuğun aile ve yuva arayışını anlatan Kozmosta Görüşürüz neşe, iyimserlik, kararlılık ve müthiş bir yüreğin eseri.
12. Gerçekliğimin Suretinde Düşler Düşünceler (Yücel Sayman / Tekin Yayınevi)
Bu yıl yayınlanan birçok kitabın kapağına, eser içeriğinin deniz feneriyle bir ilgisi olmasa bile, bir deniz feneri resmi ya da fotoğrafı konuyor. Acaba neden?
Roma’da, Garibaldi ve karısı Anita’nın heykellerinin bulunduğu, denizle hiçbir ilgisi ve bağlantısı bulunmayan tepede bir deniz fenerine rastlarsınız. Deniz feneri sadece o günlerdeki savaş ve mücadelelerde özgürlüğe olan inancı gösteren bir simge olarak düşünülmüş ve yapılaştırılmıştır. Mimarisi çok güzeldir, çekicidir, tüm gelecek zamanlara meydan okurcasına dimdik yükselir; tıpkı simgelediği özgürlük gibi.
Deniz feneri, ona su yönünden yaklaştığınızda sizi bekleyen tehlikeye dikkatinizi çeker, güvenle izleyeceğiniz yolu bulmanızı sağlar; tıpkı özgürlük gibi.
Deniz fenerinin mimarisinin ve ışığının bütünselliğindeki estetik karşısında ona bakan insan heyecanlanır, türlü çeşitli duygularla çalkalanır. Tıpkı özgürlüğü düşlemek gibi.
Dünyanın herhangi bir yerinde emekçilerin, ilk malzemelerine kadınların harç koyduğu ve yepyeni bir mimari tasarımla, estetiği farklı, ışık yayma süreci bambaşka bir deniz feneri inşa etmeye başlamalarını düşlerim.
Mekânlarında her dilin konuşulduğu, her dilden türkünün söylendiği, müziğin çalındığı, her tür renkten kıyafetlerle coşkunun, heyecanın, üzüntünün istenildiği gibi dışa vurulduğu, düşlerin yaşandığı, dertlerin paylaşıldığı, sorunlara birlikte çözüm arandığı bir deniz feneri ve bir deniz feneri daha… Özgürlüğün ta kendisi…
13. Sifon (W. Hodding Carter / Koç Üniversitesi Yayınları)
Kalabalık insan topluluklarının kısıtlı alanlarda bir arada yaşamasını mümkün kılan hizmetler nedir diye sorsak, “su tesisatı”ndan mutlaka söz etmemiz gerekir. Oysa temiz suyu evlerimize kadar ulaştırıp atıklarımızı tahliye eden sistemin modern yaşam için taşıdığı anlam genellikle gözardı edilir.
MÖ 3000’de Harappalılar’ın inşa ettiği ilk su tesisatı sisteminden başlayıp Roma hamamlarına, Ortaçağ manastırlarına, saraylardaki tuvalet âdetlerinden kanalizasyon sisteminin var olmadığı Londra’nın zor zamanlarına uzanan ilginç örneklerle su tesisatının tarihini özetleyen W. Hodding Carter, günümüzde uygulanan yöntemleri, arıtma ve dönüştürme konusundaki araştırmaları, geliştirilen yeni ürünleri ve geleceğin muhtemel teknolojilerini renkli bir anlatımla okura sunuyor.
Su tesisatı konusuna duyduğu ilgiden yola çıkan Carter’ın şahsi deneyimlerini ve gözlemlerini tarihsel bilgilerle harmanlayarak, temiz su, tuvalet ve çevre için güvenli kanalizasyon sistemlerinin insanlık için yarattığı farkı ortaya koyduğu Sifon, su tesisatı ve atık konusuna başka bir gözle bakmanızı sağlayacak ilginç ve öğretici bir çalışma.
14. Her Durumda Yapmam Gereken Şeylerden Bazıları (Bruno Gibert , Georges Perec / Kırmızı Kedi Yayınevi)
Kırsalda yaşamak, otelde yaşamak, bir denizaltıyla yolculuk yapmak, bilim kurgu romanı yazmak, en küçük bücürler için yazmak…
Oulipo’nun meşhur oyunbazı Georges Perec’ten alışılmışın dışında bir “yapılacaklar” listesi.
15. Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış (Kolektif / Erdem Yayınları)
Çocuk edebiyatına yöntem kazandıracak kitap…
Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış; Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuklarla ve kitaplarla çalışan ebeveyn, kütüphaneci, öğretmen ve üniversite öğrencilerine yönelik hazırlanmış bir inceleme ve araştırma kitabıdır. Çocukların kitaplarla ilişkisini kurmak ve geliştirmek ancak çeşitli format ve türlerdeki nitelikli edebiyat eserlerini eleştirel bir gözle okumalarıyla mümkün olabilmektedir.
Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış; tür, karakter, olay örgüsü, zaman ve mekân, bakış açısı, üslup ve ton, tema, şiir, biyografi, bilgilendirici kitap, resimli kitap gibi konularda seçilmiş nitelikli kitaplar üzerinden örnekler vererek, karşılaştırmalar yaparak, çocukların edebiyatla ilişkilerinin nasıl kurulması gerektiği ile ilgili kılavuzluk yapmaktadır.
Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, ülkemizde bu alanda yapılan çalışmalara ve bu alanın ilgililerine farklı bir bakış açısı kazandıracaktır.