Grizu, Türkiye’de zaten çok istisnai olagelmiş “büyük tarihsel roman” ve “işçi romanı”nın 2000’li yıllardaki ön açıcı bir örneği olabileceğine dair umudumuzu tuz buz etti. Tam tersine, “neden post-modernizm ile tarihsel roman ve/veya işçi romanı yazılamaz”ın canlı kanıtı olarak önümüzde duruyordu.
Grizu’yu okuduktan sonra, aynı hesaplaşmayı “sol” post-modernist roman anlayışı ile yapmadan yakıcılaşan işçi romanı ihtiyacının önünün açılamayacağı düşüncesine varmamız uzun sürmedi. Grizu, tarihimiz ve edebiyatımız üzerine yapıştırılmış post-modernizm gölgesi ve ruh haliyle hesaplaşmak için, zaten yeterince kışkırtıcıydı. Bize en önemli ve tek katkısı, bizi post-modernizm eleştirisi ile birlikte, tarih, emek tarihi, emek çalışmaları, sınıf oluşumu, sınıf mücadelesi, sosyalizm ve edebiyat alanlarının her biri ve iç bağıntıları üzerinde araştırma ve düşünmeye kışkırtmak oldu.
Önsöz
Muzaffer Oruçoğlu’nun “Grizu” romanını geç okuyabildik. Hem işçi sınıfı hem de edebiyat çalışmalarının içindeki insanlar olmamıza rağmen, işçi sınıfı tarihimiz ile ilgili bu 4 ciltlik romandan neden haberimiz olmadı diye önce kendimize kızdık.
Fakat romanı heyecanla okumaya başlayınca, büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Post-modernizmin tarih bilinci, sınıf bilinci, gelecek bilinci, kolektif mücadele değerlerimiz ve toplumsal-eleştirel gerçekçi edebiyat üzerinde yarattığı büyük tahribat ve tahrifatı daha yakından duyumsadık.
Grizu, Türkiye’de zaten çok istisnai olagelmiş “büyük tarihsel roman” ve “işçi romanı”nın 2000’li yıllardaki ön açıcı bir örneği olabileceğine dair umudumuzu tuz buz etti. Tam tersine, “neden post-modernizm ile tarihsel roman ve/veya işçi romanı yazılamaz” ın canlı kanıtı olarak önümüzde duruyordu.
Grizu’yu, Türkiye’de emek tarihçiliği ve güncel emek araştırmalarının ağır aksak da olsa, yeniden gelişmeye başladığı bir dönemde okumamızın karşın iyi bir yanı oldu. Emek çalışmaları, bu alanda uzun süredir hegemon olan post-modernizm ile artık kaçınılmaz olan bir mücadele içinde yeniden emekleme adımları atmaya çalışıyordu. Emek tarihçileri 1980’ler öncesinin emek edebiyatıyla da bir bağ kurmaya başlamışlardı. Orhan Kemal, Reşat Enis, Rıfat Ilgaz gibi dönem yazarları, bu gözle yeniden inceleniyordu.
Emek araştırmacıları ile emek edebiyatçıları arasında, birbirini besleyip zenginleştiren böyle bir köprünün kurulmaya başlaması vaat edicidir. Ancak ne yazık ki, aynı köprüyü 1980’ler sonrasının sol edebiyatı ile kurmak mümkün görünmüyor. 2000’li yıllarda emek araştırmaları post-modernizmden sıyrılma mücadelesine girerken, sol edebiyat halen bir tür “sol post-modernizm” konformizmi içinde uyuklayışını sürdürüyor. Grizu, bunun en bariz örneklerinden biridir. Ereğli-Zonguldak kömür madeni havzası ve işçilerinin 113 yıllık (1848-1965) tarihi üzerine bir edebi başyapıt, edebi-gerçekçi bir nehir roman olma iddiasına sahip görünüyor. Fakat Türkiye işçi sınıfı tarihini, hem de en kritik ve öncü bir bölüğü üzerinden, post-modernizme gömmenin ötesine geçmiyor. Sınıf tarihimizi; sistematik bir araştırma-inceleme, gelişkin bir edebi-gerçekçi perspektif ve canlı-esinleyici bir yaratıcılıkla yeniden üretmek yerine, post-modern romanda hep olduğu gibi, piyasalaştırıcı bir “hüzünlü ve keyifli ilginçlikler” toplamına indirgiyor.
Ereğli-Zonguldak maden işçileri, acıları, mücadeleleri ve militanlıklarıyla Türkiye işçi sınıfının sembolleşmiş bir kesimidir. Böylesine bir post-modern tahribat ve tahrifata malzeme yapılması, bizi fazladan yaraladı.
Bilim, felsefe, siyaset ve her alanda post-modernizmle, ve onun “sol” görünümlü biçimleriyle, köklü bir hesaplaşmaya girmeden, günümüzde daha yüksek bir temelden yeniden oluşum sürecindeki işçi sınıfının mücadele ihtiyaçlarına yanıt verilemez. Grizu’yu okuduktan sonra, aynı hesaplaşmayı “sol” post-modernist roman anlayışı ile yapmadan yakıcılaşan işçi romanı ihtiyacının önünün açılamayacağı düşüncesine varmamız uzun sürmedi. Grizu, tarihimiz ve edebiyatımız üzerine yapıştırılmış post-modernizm gölgesi ve ruh haliyle hesaplaşmak için, zaten yeterince kışkırtıcıydı. Bize en önemli ve tek katkısı, bizi post-modernizm eleştirisi ile birlikte, tarih, emek tarihi, emek çalışmaları, sınıf oluşumu, sınıf mücadelesi, sosyalizm ve edebiyat alanlarının her biri ve iç bağıntıları üzerinde araştırma ve düşünmeye kışkırtmak oldu.
Kitap, hem her biri bağımsız bir bütün oluşturan hem de etkileşimli ve birbirini bütünleyici olduğuna inandığımız iki çalışmayı içermektedir. Ali Eşki, ağırlıklı olarak emek konusunu merkeze koyarak işçilerin duygu, düşünce ve hareket tarzının ele alınışı açısından Grizu’nun eleştirel bir incelemesini yaptı. Fuat Yücel Filizler, post-modernizmin eleştirisinden başlayarak Grizu’nun tarih, emek tarihi, sınıf oluşumu, antropoloji, edebiyat alanlarına genişleyen eleştirel bir incelemesini yaptı.
Her iki çalışmada da derdimizin Muzaffer Oruçoğlu’yla olmadığının anlaşılacağını umuyoruz. Sorunumuz yalnızca ve basitçe Grizu romanıyla da değil, onun karakteristik bir örneği olduğu “sol” görünümlü post-modernizmden (her alanda olduğu gibi) roman alanında da devrimci bir kopuştur. Eleştiri anlayışımız, yalnızca yadsımayı değil, yeni ve daha gelişkin bir işçi romanına olan ihtiyacı gündemleştirmeyi ve bunun bazı çıkış noktalarını araştırmayı da içeriyor.
Yücel Fuat Filizler hakkında
Ankara, 1965 doğumlu. Devrimci Proletarya yazarı. Üniversite yıllarından itibaren devrimci işçi sınıfı çalışmaları içinde oldu.
İşçi basınında muhabirlik, yazarlık, editörlük yaptı. Çok sayıda Marksizm ve işçi sınıfı kurultay, sempozyum, panel, seminer ve eğitim çalışmalarında yer aldı. Yayınlanmış kitapları: Kemik (şiir, Edebiyat Dostları yay. 1988). Duyarsızlığın Toplumsal Kökenleri (inceleme, Şubat yay. 2000). Derken Karanfil Elden Ele: Haziran Direnişi (inceleme, kolektif yazarlarla birlikte, Devrimci Proletarya yay. 2014). Bilimsel-eleştirel ekonomi-politik, siyaset, işçi sınıfının yeni durum ve sorunları, emek araştırmaları, komünizm, tarih, antropoloji, ütopyalar ve sanat gibi olabildiğince genişletip zenginleştirmeye çalıştığı bir yelpazede çalışmalarını sürdürüyor.
Kitapta Grizu’nun Marksist Eleştirisi yazısı Yücel Fuat Filizler tarafından yazılmıştır.
Ali Ekşi hakkında
1971 de yılında doğan Ali Eşki D.E.Ü Hukuk fakültesi mezunu olup, öğrencilik yıllarından da başlayarak uzun zaman Alınteri adlı politik işçi gazetesinin İzmir Muhabiri olarak görev yapmıştır. Muhabirliği bıraktıktan sonra da işçi sınıfı mücadelesinin bir başka tarafında işçi avukatlığı yaparak yaşamına devam etmektedir.
Yanısıra edebiyat çalışmaları da yapmaktadır.
Çeşitli dergilerde şiirleri çıkmış, son olarak Yaşam Belirtileri adlı şiir kitabı basılmıştır.
Kitaptaki diğer yazı Ali Eşki tarafından yazılmıştır.