Ömür Kurt yeni kitabı Cepheye Koşan At’ta Sakarya Muharebesi’nden düşmanın yurttan atılmasına kadarki süreçte Milli Mücadele’ye katılan bir atın öyküsünü, tarihi gerçeklere dayanarak, eşine az rastlanan bir bakış açısıyla anlatıyor.
Ömür Kurt, Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan kitabı Cepheye Koşan At ile ilgili “Türk Bağımsızlık Savaşı’nı belki de şimdiye dek hiç bu gözle okumadınız. Anadolu’nun kıt imkânları içinde yeryüzünde ilk kez Kağnı Komutanlığı adıyla bir komutanlık kuruldu ve kağnı kolları, halkın yardımlarını cepheye ulaştırdı. Eşeklerle su taşıma kolları kuruldu ve Anadolu’nun susuzluğu bu sayede bir nebze giderildi. Deve kervanları cepheye erzak ve cephane taşıdı, kağnılar gıcırdaya gıcırdaya cephedeki askerlere ulaştılar… Bir yanda savaş verilirken öte yanda Anadolu’nun bozkırında bakteriyoloji laboratuvarları kuruluyor, ilaçlar icat ediliyor, nalbantlık okulları açılıyordu. Savaşın ortasında bıcılgan, ruam ve sığır vebası hastalıklarıyla boğuşuldu; hayvan hastanelerinde atlar, eşekler, öküzler ameliyat edildi, Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçen İstanbul Baytar Mektebi öğrencileri hayatını kaybeden atlara her gün otopsiler yaptılar ve hayvanları ameliyat etmeyi öğrendiler. Bir yanda Anadolu’nun yaslı gövdesine bombalar düşerken bir yandan da yeryüzünde görülmemiş şaşırtıcı gelişmeler oluyordu. Cepheye Koşan At belgesel bir roman değildir ama gerçeklere dayanan bir hikâyedir. Bu sebeple bir tarih kitabı olarak değerlendirilmemeli; ama tarih romanı gözüyle okunmalıdır. Bu kitap beş yıllık bir çalışmanın ürünü. Savaşın geçtiği coğrafyada dolaştım, Milli Mücadele kahramanlarının torunlarıyla konuştum, kitaplar ve akademik makaleler okudum. Bu kitaptaki karakterlerden biri de benim anneannemin babası. Kendisi bir süvariymiş ve savaştan gazi olarak dönmüş. Onun anneanneme anlattıkları da kitapta yer alıyor. Kuşkusuz ki böylesine büyük bir savaş her ne yazarsanız yazın eksik kalacaktır ama en azından, büyük mücadelemizin görünmez kahramanlarına bir teşekkür olacaktır.” diyor.
Kızıl şimşekler, solucanlar gibi kıvrılıyor, rüzgâr tozu toprağı savuruyordu. Süvariler, birer gülle gibi yere düşen yağmur damlalarından sırılsıklam halde atlarına bindiler. Alay komutanının “İleriii!” demesiyle Karayel, bir rüzgâr gibi esti ve kavakların arasından görünmez bir yel gibi geçti. Kurşunlar vızıldıyor, atların nallarından çıkan gürültü, bir haykırış gibi etrafa dağılıyordu. Top gülleleri süvarilerin ortasına, önüne ardına düşüyor, kimi atlar açılan gediklere yuvarlanıyor, askerler toprağa karışıyordu.
Derken bir patlama daha oldu ve Karayel kendini bir anda yerde buldu. Karşı tepeden gelen bir top güllesi, önünde koca bir gedik açmış, Karayel açılan çukura yuvarlanmıştı. Şarapnel parçaları saplanan bedenini kaldırmaya çalışırken sırtında Mehmet Efe’nin olmadığını fark etti. Etrafına bakınınca sahibinin biraz ileride toprağın koynunda acıyla yattığını gördü.