Ali Akar’ın Düşünen Türkçe, Süleyman Çobanoğlu’nun Tamgalar, Gönül Yorar’ın Kıyamet Mitolojileri/Kurtla Kıyamete Kalmak ve Funda Özsoy Erdoğan’ın Tahakküm kitapları Ötüken Neşriyat’tan okurlarla buluşuyor.
Düşünen Türkçe (Ali Akar)
Kelimelerle düşünen insanın, diliyle zihni arasında kuvvetli bir bağ vardır. Zihnimizin kanavasına yerleşen düşünce, dil sayesinde hayat bulurken dil de insanın tarihî macerası içinde gelişerek yeni düşüncelere yol almamızı sağlar. Bu, bilhassa Türkçe için her dilden fazla geçerlidir. Türkçe, kelimenin tam anlamıyla düşünen bir dildir. Başlıbaşına bir duygu, mantık ve felsefe içerisinde şekillenen zihinsel bir birikimle dünyayı tanımlar, anlamlandırır. Bu ilişkiler ağı içerisinde Moğol bozkırlarında kuma anlamına gelen küniden Anadolu’da kıskanmak anlamında kullanılan günülemeke ulaşır, dilimizin arkaik unsurlarından buñ sayesinde çağdaş bir dil temrini içinde bunalır, uz sayesinde uzmanlaşırız.
Prof. Dr. Ali Akar’ın kaleme aldığı Düşünen Türkçe, anadilimizin kaybolmuş anlam derinlikleri ve söz yapma mantığı üzerine Türkçenin söz ve eklerinden tadımlık denemeler sunuyor, bizi, derinlere kök salmış sözlerin sihirli dünyasına götürüyor.
Tamgalar (Süleyman Çobanoğlu)
Bana şiir gelirken toprağa şimşek gelir
Ölürkenki o gülüş, tutsak dirilten umut
Çiğnenmiş güller gibi kara yere saçılmış
Ölmüş ozanlar gelir, gönlü kor yüzü bulut
Ey kişi, ey maroken, ey mersedes, pangonot
Ey yalan, ey alçalma: çiftleşir, vergi verir
Ey yoksulun kanına ekmeği banan hoca
Ey çorak dağlarında yalvaç taşlayan kibir
Yağdırıp duruyorken esirgeyen o Tanrı
Bana şiir gelirken söyle sana ne gelir.
Kıyamet Mitolojileri/Kurtla Kıyamete Kalmak (Gönül Yorar)
“Kıyamet günü Sûr’a üflendiğinde, yeryüzündeki bütün canlılar ölecek. Bütün dağlar yerle bir olacak. Ağaçlar köklerinden sökülüp savrulacak. Korkunç bir rüzgâr âlemin altını üstüne getirecek. Bütün canlılar cansızlar yok olurken, bir bozkurt, ayakta kalmak için direnecek. O korkunç rüzgârda, önce tüyleri dökülecek, sonra derisi soyulacak, etleri lime lime kopacak bedeninden. Acı çekecek, susacak… Ama son ana kadar ayakta kalacak.”
Yaratılış Mitolojileri adlı çalışmasında insanlığın köklerine, başlangıç hikâyelerine, farklı medeniyetlerin aynı öz etrafında şekillenen doğuş anlatılarına odaklanan Gönül Yonar, Kıyamet Mitolojileri’nde bakışını insanoğlunun yok oluş öykülerine, yıkım ve kıyamet efsanelerine çeviriyor. Gog ve Magog’dan Deccal’e kahredici düşmanların ve Mehdi’den Mesih’e beklenen kurtarıcıların da dâhil olduğu Kıyamet Mitolojileri, İran, İbrani, Hıristiyan, İslam ve Türk mitolojilerinin temel eskatolojik doktrinlerini ele alırken şu gerçeği de anlamamızı kolaylaştırıyor: Bilim karşısında mitsel anlatı, evrenin yaratılışında olduğu gibi onun sona ermesinde de bir sözünün olduğunu söyler.Referansının deneysel ve gözleme dayalı bilgi olmadığını bilse de, bilimi üreten insanlığa reddedemeyeceği bir şeyi fısıldar: “Her ne olursa olsun evrenin bir sonu var.”
Tahakküm (Funda Özsoy Erdoğan)
“Çünkü her insan öldürür sevdiğini, gene de ölmez insan…”
Çünkü sözcükler örseler ruhumuzu ve cehennemi önce dünya hayatında yaşarız bu yüzden. Ama ölmeyiz yine de, derin yaralar alsak dahi sözcüklerin gücüyle iyileşiriz. Otorite, tahakküm –artık ne derseniz o güç gösterisine-nasıl etkiliyorsa toplumu ve içine çekiyorsa bireyi, Funda Özsoy Erdoğan tespit ediyor detaylara inerek Tahakküm romanında.
Kahramanları yaralı, yaralayanların kendisi dahi yaralı bir roman Tahakküm. Ama sözcüklerin gücüne inanırsak, yaratılan ilk insanın bilincine yüklenen kelama; iyileşmek, bengi dönüşü kırmak mümkün. Sanat bunun için var, edebiyat bunun için var, Tahakküm bunun için yazılmış bir roman. Cenneti ve cehennemi dahi içinde barındırırken dünya kucaklanmak ister zira; yaralı bilinç hiçbir şeyin tesadüf olmadığını idrak etmek ister.
İşte bu yüzden, tam da bu yüzden sözcüklerinize dikkat edin diyor yazar; o sözcükler gün gelir düşünceleriniz olur, düşünceleriniz duygularınızı şekillendir ve karakteriniz olur, karakterinizse kaderiniz olur…
Funda Özsoy Erdoğan, hikâye kitaplarından ve denenmiş denemelerinden sonra bu sefer insanın varoluşunu anlamlandırmaya çalışan bir romanla okuyucusunu selamlıyor.