Tiyatro sanatçısı Sevtap Çapan ile fantastik öğelerle renklenen Peri Kız Müzikali ve tiyatro üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bir çocuk oyunu yazmaya sizi iten neydi ve neden bir müzikal tercih ettiniz?
Farklı bir soluk arayışıyla bir çocuk müzikali yazdım. Çünkü yıllarca çocuk oyunlarında oyuncu olarak yer alırken seyirci olarak da koltuklarda yerimi almıştım. Öylesine yazılmışlık kokan, çocuk psikolojisi değerlendirmesinden uzak, hatta zaman zaman bu konuda riskler taşıyan, ağırlıkla didaktik tarzı benimseyen metin diline sahip çocuk oyunu metinleri ve sahneleniş, oynanış biçimleri beni hep rahatsız etti.
Bir çocuk oyunu yazmaya beni iten bunlardı. Daha uygun, çağa uyumlu bir yaklaşım sergileyebilmek, sergilenebileceğini göstermek.
Çocuk oyunlarındaki niteliksizliği eleştiriyorsunuz. Bunu biraz daha açabilir misiniz?
Aslında niteliksiz demiyorum; özensiz, dikkatsiz, kolay para kazanmak için kullanılan bir alan olarak görüldüğünü vurguluyorum. Çocuk oyunları hitap ettiği kitle için belli riskler taşıyor. Bir çocuğa ne sunarsanız sunun, bunu çocuğun psikolojisine uygunlukla yapmalısınız. Bunun için ise tiyatro, çocuk tiyatrosu, sahneleme, çocuk psikolojisi vb. alanlarda ya kendiniz donanımlı olmalısınız ya da donanımlı insanları ekibinize dâhil etmelisiniz. Böylece yazım aşamasından, seyirci karşısına çıkana kadarki tüm aşamalar, mümkün olduğunca sorunsuz, hatasız ve olması gerektiği gibi belli bir kalitede, çocuk seyirciye uygunlukla tasarlanmış olur. Fakat bu konuda yetkin olmayan kişilerce yazılmış, oynanmış, sahnelenmiş pek çok metinle, oyunla karşılaşıyoruz.
Tiyatroda yerli metinlerin yanı sıra çeviri oyunlar da oynanıyor. Bu çevirilerde de bahsettiğiniz sorunlar var mı? Kötü eserlerin tercihi ya da kötü çeviri gibi…
Aslında “Kötü eser” diye bir söz söyleyemem. Eğer bir eserden bahsediyorsak; öyle ya da böyle okuyana göre, göreceli, eksikleri de olsa, iyidir ki “Eser” denilmektedir. Bir metnin eser olabilmesi için gerekli kurallar çerçevesinde yazılmış olması şarttır. Gerisi okuyan ya da seyredenin zevkine hitaben, beğenilir ya da beğenilmez. Lakin beğenmediğimizi bile söylesek o eserin kötü olduğunu söylemeyebiliriz. Umarım anlaşılmıştır.
Çocuklara uygunlukla yazılmış başarılı yerli metinler de var elbette… Bunu da belirteyim. Burada genelde görülen tutumdan söz ediyorum. Yabancı metinlerin çevirileri için de benzer sorunlar elbette mevcut. Tiyatro metni çevirmek için tiyatro gerçekliğini, tiyatronun ne olduğunu bilmek, yazar hakkında, yazarın tarzı, olayın geçtiği dönemi vb. araştırmalarla bu bilgilere hâkim olmak bir çevirmenin artı değeridir. Bu donanıma sahip olmadan yapılan metin çevirileri kötü çeviri olarak tanımlanacaktır.
Çocuk oyunlarındaki oyunculuk tarzı neden değişmeli? Nasıl bir dönüşüm içine girmeli?
Bakın, öyle bir çağda yaşıyoruz ve bu çağın ne kadar gerisinde olduğumuzu bile bilmeden yaşıyoruz ki şu an bu soruyu soruyor, bu soruyu cevaplıyoruz. Fi tarihinden kalma anlayışla ilerleyemeyiz. Sanat ışıktır, aydınlanmak ve aydınlatmak içindir. Bu anlayışla yaklaşmak zorundayız. Çocuk oyunları ile ilk kez tiyatroyla tanışır çocuklar; ya severler ya nefret ederler. Biz sanata ömrünü adayanlar bu bilinçle hareket etmezsek, eskiyi ve yeniyi; yeni neslin algısına yönelik olanı yakalayamazsak sanatın gelişimine sekte vururuz. O sebeple bugünün çocuklarını, hayatın gerçeklerini bilen bu çocuk profilini araştırmalıyız. Onları kandırmamalı, aptal yerine koymamalı, didaktiklikten kaçınmalıyız. Fantastik bir dünya içinde bile onlara doğru olanı uygunlukla anlatmalı ve aktarmalıyız ki, sanat onlar için de bir nefes alma alanı olsun. Yaşamdaki pek çok şey çocuklar için biz büyüklerden daha farklı bir algı içeriyor; renkler, görsellik, zaman… Elbette bunları da yaş skalasına uyumla düzenlemeliyiz. Her defasında çıtayı yükseltmeliyiz. Dolayısıyla çocuk seyirciyi hafife almayan bir yaklaşımla, çocuk taklidinden kaçınılarak sergilenen oyunculuklarla, çocuğun algısını geliştirecek sahne yönetimi ve sahne tasarımlarıyla bu dönüşümü gerçekleştirebiliriz.
Kitabınızın son deyiş kısmında tiyatroda yaş sınırına dikkat çekiyorsunuz. Bu neden önemli?
Önemli değil, çok önemli! Çünkü her yaş grubunun kendine has özellikleri var. Bu gruplara uygunlukla yazılmalı çocuk oyunu metinleri. 3- 6 yaş grubu için yazılmış bir oyun 7 – 11 yaş için çok sıkıcı olacaktır; tam tersinde ise 3 yaş çocuk için anlaşılmaz ya da ürkünç… Hatta 12 – 18 yaş ergenlik dönemindeki çocuklar, şu andaki gibi çocuk oyunlarına artık gitmeyen bir grup, çocuk tiyatrosu için kayıp bir yaş grubudur. Bu üç evreye de hitap eden metinlerin sayısı artmalı, yaş skalası özellikleri metinde de ayrıştırılmalıdır. Elbette bu yeterli değil, yazar yazdı, yönetmen uygun yönetti, oyuncu aynı uygunlukla oynadı lakin seyirci 7 yaş ve üzeri oyuna 3 yaşındaki çocuğunu getirdi; Ne olacak? Bu bir zincir… Sistem bu yapıya göre işleyecek; anne – baba, çocuğu için uygun yaş grubundaki oyunu seçecek; seçmediyse tiyatro sahibi kapıda yaş grubuna uygun çocuğu salona alacak. Bu sistem uygulanmalı…
Bugünün çocuklarını “Hayatın gerçeklerini bilen çocuk profili” olarak nitelendiriyorsunuz. Size göre çocukların bu durumunun nedenleri nelerdir? Bugünün teknolojileri çocukları nasıl etkiliyor?
Dediğim gibi öyle bir çağda yaşıyoruz ki; bu çağ aydınlanma çağı ve çocuklarımız da çağın özellikleriyle doğuyorlar aslında. Teknoloji çağı olarak da nitelenen çağda çocukların eline daha 1. yaşında tutturulan akıllı telefonlarla çocuklar dünyayı keşfediyor. Her şeyi görüyor, beynine kaydediyor, öğreniyor; sevgiyi de, vahşeti de… Bir “tıklama”yla her şeye sahip olarak büyüyorlar. Dolayısıyla danaların bostana girdiği ninnilerle büyüseler de, başucunda masal okuyan anne, baba ya da babaanne sesiyle mi uyuyorlar artık? Yoksa vurdulu kırdılı bir bilgisayar oyunuyla mı? Şu an için bu iki sorunun cevabı da evet, ama yakın bir zamanda ilki tarihe gömülecek sanki. Çocuklar her şeyi teknolojiyi kullanarak biliyor, hayatın gerçeklerini biliyor ve kandırılmayı sevmiyor. Çocuklar yine de anne – baba kontrolü altında olduğu için teknolojiden çok olumsuz etkilenmiyorlar bence. Uzman değilim elbet. Lakin üçüncü evredeki çocuklar için yani ergen çocuklarımız için olumsuz etkiler daha fazla olabilir.
Kendinizi yazar olarak nitelendirmiyorsunuz ancak sizin kaleminizden çıkan bir oyun seyirciyle buluşuyor. Bu çekincenin nedeni nedir?
Çekince mi? 🙂 Beni güldürdünüz. Öndeyişimdeki ilk giriş cümleme istinaden mi bu sorunuz? İsterseniz cümlemi hatırlatayım:
“Kendimce; her yazıp çizenin yazar olamayacağını düşünen bir okur ve “Yazar” deme haddini kendinde bulmayan bir aktris olarak “Yazan” olabileceğimi düşünüyorum.”
Bu cümledeki çekince değil. Ben mütevazı biriyim sadece. Hem metin yazarlığı hem de senaryo yazarlığı üzerine de Türkiye’nin en iyi iki isminden Tuncer Cücenoğlu ve Mahmut Tali Öngören, dört yıl boyunca eğitim görmüş biriyim. İkisine de gani gani rahmet olsun. 2008 yılı itibariyle senaryo yazmaya başladım. Peri Kız Müzikali 2011 yılında yazdığım, 2019 – 2020 tiyatro sezonunda sahnelediğim ilk oyunum ve 2020 yılında basılan ilk kitabım olduğu için de kendimi “Yazan” olarak ifade ettim kısaca.
Fantastik bir konuyla aslında gelişim sürecindeki bir çocuğu anlatıyorsunuz. Size göre fantastik öğelere yer vermek tiyatroda çocuklar üzerinde nasıl bir etki sağlıyor?
Fantastik bir konuyla; bir peri figürü üzerinden hareketle, kişinin kendi içindeki ve dışındaki iyi – kötüye karşı sergileyebileceği tutumdan; iyi ya da kötüyü seçebilme şansı olduğundan bahsediyorum aslında. Fantastik öğeler, dediğim gibi ninnilerle başlıyor, masallarla devam ediyor bir çocuğun hayatında. Çizgi filmler, sinema filmleri ve animasyon filmlerin çoğu da dikkat edersek hep fantastiktir. Tiyatroda da öyledir, bu ilk kez benim yaptığım bir şey değil lakin benim ilk kez yaptığım şey; bu fantastik dünyanın gerçeküstülüğünü, ona uygun bir gerçeklikle vermek oldu. İnandırıcılık dozu yüksek bir fantastik oyunun oldukça etkileyici ve ilgi çekici olduğunu gösterdik. Çocuklar ve anne – babalar soluksuz seyrettiler.
“Dede Sesi” karakteri benim çok hoşuma gitti. Bir yandan bu karakter ölümü de temsil ediyor. Bu ifade biçimi sizce çocukların ölüm algısını nasıl etkiliyor?
“Dede Sesi” ölümü temsil etmiyor, aslında bilgeliğin temsilcisi… Sevdiğimiz birinin ölümünün ardındaki özlemi bastırmak için; sevgiyle anışın, o sevginin gücünün ve metanetin ifadesi… Dolayısıyla başkahramanımızın, sadece dedesinin cennette olduğunu söyleyerek, ölmüş olduğunu anladığımız bir durum var ortada… Polyanna’nın, Pamuk Prenses’in annesinin ölmüş olduğunu, Keloğlan’ın babasının olmayışını bilmemizden bir farkı yok. Kısaca abartılacak bir durumu da yok. Zaten Peri Kız Müzikali, demin bahsettiğimiz yaş grubu özellikleri ve algısı incelenerek yazılmış, uzman görüşler alınarak sağlaması yapılmış bir metindir. Günümüz çocuklarının vahşet dolu bilgisayar oyunları yanında çok masum bir noktada durmaktadır.
Son olarak okurlarınıza bir mesajınız var mı?
Şunu söyleyebilirim; Peri Kız Müzikali kitabını alıp çocuklarına fantastik bir öykü gibi okuyabilirler. Bunun için karakter analizini, parantez içleriyle birlikte metni, şarkı sözlerini okumaları kâfi… Yazılan metin çoğu yazarda göremeyeceğimiz kadar açıklayıcı ve anlaşılır bir metindir. Tiyatro sahneleri açılınca da sahnede seyretmeleri için bekleriz.
Sanat ruhlarımızı güzelleştirendir, kitapta, sahnede, müzikte; daima buluşmak dileğiyle, sağlıklı günlere…