Sub Press, ocak ayında dört yeni eseri okurlarla buluşturuyor. Robert H. Haworth’un “Anarşist Pedagojiler: Eğitim Üzerine Kolektif Eylemler, Teoriler ve Eleştiren Yaklaşımlar”, Hakim Bey’in “Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn Arabi ile Yolda”, Antonin Artaud’un “Antonin Artaud Antoloji” ve Kakuzo Okakura’nın “Çay Kitabı” raflarda yerini alıyor.
Anarşist Pedagojiler: Eğitim Üzerine Kolektif Eylemler, Teoriler ve Eleştirel Yaklaşımlar (Robert H. Haworth)
…Velhasıl, öğrencime egemen eğitim uygulamalarıyla nasıl mücadele edeceğimize dair kesin bir cevap verdiğimi söyleyemeyeceğim (ve dahi punk nedir açıklayabildiğimi). Devlet okulları, hâlen çoğu zaman devlet ve kapitalizm yapıları bünyesinde bile tutarsız yönlere doğru fevkalade sağlıksız yolculuğuna devam etmektedir. Bu kitabın maksadı, bu karmaşık eğitim sorunları ve anarşizmle olan ilişkilerine farklı bir bakış açısı sunmaktır. Armaline’ın da belirttiği üzere, “anarşist teori içinde öz değerlendirme ve özeleştiri barındırır. Bunu unutmamalı ve anarşist pedagojiler oluşturmaya yönelik yaratıcı çabalarımızın ne doğrusal ne de determinist olduğunu anlamalıyız. Aksine, yerleşik bilgi ağları, çeşitli eğitici deneyimleri ve süreçleri nasıl tasarlayacağımıza dair değerli fikirler verir ve dolayısıyla ortak çabalarımıza dönüştürme potansiyeli kazandırır.
Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn Arabi ile Yolda (Hakim Bey)
Uluslararası İbn Arabî Cemiyeti’nin de saygın bir üyesi olan Bey bu makalelerde bizi Şeyh-ül Ekber İbn Arabî’nin rehberliğinde İslam’ın heteredoks dünyasında bir yolculuğa çıkararak katı geleneksel yorumlarla çoraklaşmış bir çölde bâtınî tevillerle önümüze yeni ufuklar açıyor, hatta cüretkâr yolcular için yasanın boyunduruğunun kalktığı bir vahanın krokisini paylaşıyor.
Her ne kadar Hakim Bey bu metinler üzerinde çalışırken William C. Chittick, Bülent Rauf, Dom Sylvestre Houdedard, John Mercer, Ali Reza Nourbakhs, Nasroullah Pourjavady, Claude Addas gibi bu alanda uzman isimlerle iş birliği yapmış olsa ve az bilinen derûni bir tarihe ilişkin açılımlar sunsa da bunlar akademik inceleme niyetiyle yazılmış metinler değildir. Hakim Bey bu metinlerle bir İslam irfanı poetikasının izini sürme peşindedir. Bu kitaptaki ikinci metin olan Anti-Halife’ye de sınırlar arasında dolanan bu poetikadaki rehberlerinin isimlerini anarak başlar zaten. İlahiyat ya da siyaset ya da herhangi başka bir tek boyutlu yorumlamanın sınırlarına sığmayan, daha ziyade tarihsel süreçler ve coğrafyanın karmaşıklığını taşıyarak gündelik hayatın organik çeşitliliğini yansıtan bir çoğulculuk taşar bu metinlerden. Mermer gibi yekpare bir İslam’dan ziyade, minyatürler gibi rengârenk binlerce parçadan oluşan bir bütündür Hakim Bey’in bize sunduğu sahne ve bu sahnede kendi mitlerini ve hikâyelerini sergilerken bunlara eleştirel bir bakış geliştirmekten de asla geri durmaz.
Bu kitap bizi başı sonu, durakları ve süresi belli bir modern zaman tatil yolculuğundan ziyade kervanlarla çıkılan ve ne kadar süreceği ve nelerle karşılaşılacağı belli olmayan kadim bir hac yolculuğuna çıkarmayı vaat eder. Mülhid İslam’ın, heteredoksinin kervansarayları arasında Sitüasyonist bir dérive, bir sürükleniştir. Konusunu soğukkanlı bir titizlikle ele alarak kesip biçen bir akademi cerrahının değil, konusuyla bir olmuş, onun cezbesi içinde kendinden geçmiş bir ilim aşığının bakışını buluruz bu metinlerde.
“Kervan nereye giderse gitsin, onun Mekke’si Aşktır” der Mevlana Celaleddin Rumi ve İbn Arabî ekler: “Aşk Kervanı rotasını nereye çevirirse benim dinim de imanım da oradadır.”
Antonin Artaud Antoloji (Antonin Artaud)
sen değil miydin en kadimimiz olan seni yaşlı ibne? o yüce elin dururken kim sahip olabilirdi bir insanın eline? usta mı, maymun mu? usta derim ben, sen ne dersin tanrım? güzelce kesilmiş ayak tırnaklarından burun deliklere giren parmağına kadar insan elini iyi tanıyan kim? ya sensin tanrım, ya da senin sonsuzluğundan çok daha önce o eli sikmeyi başarmış biri! insan olmak için bütün hayatı boyunca çaba sarf etmiş biri! ve ona en büyük ayıbı sen ettin senin için bütün dünyayı kazıp duran terli götüne insandan kesilmiş ve bir maymuna takılmış boklu elinle
dokunmana izin veren ona karşı en büyük günahı sen işledin her zaman götüme sokmak istediğin o yüce haç kadar nefret dolu bir şey var mı bu dünyada? morarmış göt deliğinle bir de gelip konuşuyorsun seni göt meraklısı
seni boklu göt seni kılsız göt götünün deliğinden sıçtığın o ruhu benim götüme sokmaya çalıştın seni pis orospu çocuğu seni boklu göt! götünün deliğinden sıçtığını bana layık gördün morarmış göt delikli orospu çocuğu seni!
kıllı maymun elli orospu çocuğu seni! götünün en derinlerindeki bokları o kıllı maymun ellerinle topladın sırf beni kusturmak için!
Çay Kitabı (Kakuzo Okakura)
Gelenek aklın sınırlı yapısını zorlar zira her varolan ihtimalinden önce muhakkak kendisi vardır, geleneğin kökleri gerçek anlamda varolmayandan gelir, sanıldığı gibi varkılınmıştan değil, çıkış noktası ne olursa olsun ve hangi yönelime ait olduğu söylenirse söylensin insanın var kılınmadığı, eşyadan eski olan sesi taşıyandır o.
Gündelik hayatımızda dahi hiç farkına varmadan her zümreden bilinçli ya da us sessizliğinde anlamlar yüklenen “çay” hakkında bilen en sevilen metin olmasının ötesinde ve dışında bahsettiğimiz o sesi taşıyor, wabisabi’de olan oluyor diğer yandan.