Stefan Zweig’in Amok Koşucusu, Sun Tzu’nun Savaş Sanatı, Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda ve Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan kitapları 4 Kasım’da The Roman Yayınları’ndan okurlarla buluşacak.
Amok Koşucusu
Yaptıklarımın ne kadar saçma ve mantıksız olduğunu biliyordum ama kendime söz geçiremiyor, kendimi anlayamıyordum. Yalnızca hedefime odaklanmıştım… Ama bir saniye… belki her şeye rağmen size açıklayabilirim… Amok’un ne olduğunu biliyor musunuz?
Amok? Yanılmıyorsam Malezyalılarda bir tür sarhoşluk, değil mi?
Amok Koşucusu, prensipleri ve aşkı arasında gidip gelen bir insanın deliliğe sürüklenişinin öyküsüdür. Başına gelen birtakım talihsizliklerden dolayı maddi sıkıntılar yaşayan bir doktor, çareyi Hollanda’nın sömürgelerinden birine göreve gitmekte bulur. Son derece sıradan olan hayatı, bir kadının yardım talebini geri çevirmesiyle birlikte adeta bir kâbusa dönüşür. Bu kadını bulup ona yardım eli uzatmak doktorda bir takıntı haline dönüşür ve onu bir depresyona sürükler.
Savaş Sanatı
“Dolayısıyla, zafere ulaşmak için şu beş temel şartı kanıksamak durumundayız:
1. Ne zaman savaşıp ne zaman savaşılmayacağını bilen kazanır.
2. Üstün ve zayıf kuvvet faktörlerini nasıl kullanacağını bilen kazanır.
3. Ordusunu tüm saflarda aynı ruhla hareket ettiren kazanır.
4. Kendisi hazır olan, düşmana ise kendisini hazırlıksız gösteren kazanır.
5. Askeri kapasiteye sahip olan ve hükümdar tarafından engellenmeyen kazanır.”
Askeri bir deha, komutan ve filozof olan Sun Tzu’nun MÖ 6. yüzyılda yazdığı düşünülen ve birçok dile çevrilen eseri Savaş Sanatı, günümüzde bile askeri taktikler, stratejiler ve savaş üzerine yazılmış en temel çalışma olarak kabul edilir. Savaşın farklı farklı boyutlarını anlatan ve 13 bölümden oluşan eser, tarih boyunca askeri alanda çok büyük etkiler bırakmış ve komutanların en önemli kılavuzu olmuştur. Günümüzde ise Savaş Sanatı uygulanabilir örnekleri ile ekonomi, hukuk ve iş dünyasında sıklıkla başvurulan bir kaynak haline gelmiştir.
Kendine Ait Bir Oda
Ve kadınlar sadece son iki yüzyıldır değil, zamanın başlangıcından beri fakir olmuşlardır. Kadınlar, Atinalı kölelerin oğullarının sahip olduğu düşünsel özgürlükten bile daha azına sahiplerdir. O halde kadınların, şiir yazmak için bir köpeğin şansı kadar bile şansları yoktur. İşte tam da bu yüzden paraya ve kişinin kendine ait bir odası olması gerektiği konusuna bu kadar vurgu yaptım.
Virginia Woolf, feminist düşüncenin en önemli eserlerinden biri olan Kendine Ait Bir Oda’da yüzyıllar boyu devam eden “kadın ve edebiyat” tartışmasını ele alıyor ve yüzyıllardır süregelen erkek egemen toplum yapısının edebiyata nasıl yansıdığını tarihten alıntılar yaparak açıklıyor. Kadınların neden tam anlamıyla özgürleşemediğini, cinsiyetler arasındaki bazı sorunların neden bir türlü çözülemediğini, neden Shakespeare gibi dâhi bir kadın olmadığını kadınların bakış açısıyla yanıtlıyor ve kadınlara sesleniyor: “Erkekler ne der diye düşünmeden yazın!”
İçimizdeki Şeytan
“Fakat şu muhakkak ki bugün olduğum gibi olmak da istemiyorum. Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün… Fakat içimde öyle bir şeytan var ki… Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş… Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız… Senin dünyaya hâkimiyet planların bile eminim ki onun mahsulü…”