Uğur Ateş’in Mona Kitap’tan çıkan Kuantum Mektupları, yerli polisiye okumak isteyenler için iyi bir seçim olarak okurlarını bekliyor. Kitap, Ateş’in ilk romanı olma özelliğini taşısa da okura yeni bir yazar izlenimini vermiyor. Ayrıca kitapta yer alan bilgiler de romanın ciddi bir emeğin sonucu olduğunu okura hissettiriyor.
Uğur Ateş ile Kuantum Mektupları romanı üzerine konuştuk.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Uğur Ateş kimdir?
Bir avukat, bir yazar, bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı. Sanırım en kısa yoldan böyle özetlenebilir. Biraz detay vermek gerekirse devlet memuru bir ailenin ilk çocuğuyum. İlkokulu Antakya, ortaokul ve liseyi Adana, hukuk fakültesini İstanbul, uluslararası hukuk yüksek lisansını Brüksel’de okudum. Yıllardır uluslararası ticaret hukuku alanında avukatlık yapıyorum. İlk romanım “Kuantum Mektupları” ise 2019 yılının başında Mona Kitap etiketiyle yayımlandı.
Türkiye’de çok iyi polisiye eserler var ve Kuantum Mektupları da oldukça iyi. Hatta son zamanlarda okuduğum en iyi yerlilerden biri diyebilirim. Böyle bir roman yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Öncelikle güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Bu roman “Benim de anlatacaklarım var” sözünden yola çıkarak yazıldı. Konu bakımından ise bir avukatın, bir göçmenin, arayış içinde, gerçeklerin peşinde olan birinin başından geçenleri anlatmak istedim. Türkiye’de son yıllarda sumen altı edilen ve konuşulmaya dahi çekinilen meselelerden bahsetmek istedim. Bir roman yazma fikri buradan çıktı.
Kitapta pek çok avukat var. Sara, James, Mustafa… Mesleğin içinden biri olmayan bana bu karakterler çok gerçek geldi. Size göre bu gerçeklikte sizin de avukat olmanızın etkisi oldu mu ya da nasıl bir etkisi oldu?
Evet, kitapta birçok avukat karakter var ve romanın başkahramanı Sara Stern, asıl itibariyle Türk Yahudisi bir aileye mensup, New York’ta yaşayan bir avukat. Bir gece Türk Yahudi liderliğinden hiç beklemediği bir çağrı alıyor, Yahudi ve Hristiyan vakıflarına karşı açılmış davalara bakması için İstanbul’a çağrılıyor. Kahramanımızın Türkiye’ye ilk geliş sebebi hukuki bir bulmacayı çözmek ve bu bulmaca örgüsünü oluşturmak için de belli bir hukuk bilgisi ve avukatlık tecrübesi gerekiyor. Bu nedenle sorunuza şu şekilde cevap verebilirim: Avukat olmasaydım bu kitabı yazamazdım.
Kitap bir yanıyla eğitici de. Örneğin kitabın başında Çift Yarık Deneyine dair çizimlerin yer alması çok hoş. Anlatılan şeyi destekliyor. Sonrasında da okurda bir merak uyandırıyor. Kitabın yazım sürecinde böyle bir amacınız var mıydı?
Sizin de bahsettiğiniz Çift Yarık Deneyini bundan birkaç sene önce ilk öğrendiğimde beynimden vurulmuşa dönmüştüm. İçinde yaşadığımız bu büyülü evrene ve insan bilinci ile arasındaki bağlantısına böylesine genişçe bir kapı açan, insanların hayata ve evrene bakış açılarını tamamen değiştirebilecek ve ta yüz yıl önce keşfedilmiş bilimsel bir fenomen nasıl olur da okullarda öğretilmez, doğru düzgün bundan hiç kimsenin bilgisi, haberi olmaz diye düşündüm. Bu yüzden de bu deneye ve deneyden çıkardığım sonuçlara detaylı bir biçimde ve şekillerle de destekleyerek kitapta yer verdim.
Komplo teorileri ülkemizde çok sevilen bir konu. Aslında tüm dünyada benzer bir durum var. Komplo teorilerini neden seviyoruz?
Bence ülke olarak diğer hususlarda olduğu gibi bu konuda da bir dengeyi bulamıyoruz. Bir kısmımız her duyduğu komplo teorisine balıklama inanırken diğer kısmımız sırf bunların komplo teorisi olması nedeniyle hiç sorgulamadan inanmadığını söylüyor, hatta inananlarla dalga geçiyor. Bu da iki yönlü bir kandırılmaya yol açıyor. Her şeye inanmaya meyilli ilk kısım, ne idiği belirsiz saçma sapan teoriler ile oyalanıp, gerçeklerle ilgilenecek zamanı bulamıyor. Hiçbir şeye inanmayıp çok zeki olduğunu düşünen ikinci kısım ise aslında gerçek olabilecek teorileri anlamıyor, anlayamıyor veya anlamak istemiyor. Sonuçta öyle ya da böyle kandırılıyoruz. Buradaki anahtar, ezberlerden kurtulup her meseleye objektif ve akılcı olarak bakabilmek.
Kitabın hukuki konuları zaten sizin alanınız ancak bunun dışında vakıflar, mistisizm vs. gibi konular üzerine bir şeyler yazmak da ciddi bir araştırma gerektiriyor. Bu gibi araştırmaları yapmak ne kadar zamanınızı aldı?
Aslına bakarsanız kitabın yazım süreci boyunca yaptığım araştırmalar en çok zamanımı alan ve en çok üstünde durduğum hususlar oldu. Yahudi ve Hristiyan vakıfları ile ilgili yaptığım araştırmalarda derinlere indikçe hiç ummadığım bilgilere ulaştım. Neyse ki ilk kitabım olması hasebiyle geçmişten gelen ve hâlihazırda aklımda bulunun bilgiler, kanılar da bu araştırmalara eklendi ve çok da uzun olmayan bir sürede kitabı tamamlayabildim.
İlk kitabınızı tamamladınız ve yayınevine gönderdiniz. Süreç nasıl ilerledi. Elinde bir dosyası olup henüz yayınevine göndermeyenler için biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Elbette. Öncelikle acele etmeyin. Son zamanlarda ortaya çıkan kamyon arkası yazılarının derlendiği veya daha da kötüsü vikipedideki bilgilerden kopyalanarak oluşturulmuş yarım yamalak bir kurgunun romanmış gibi insanlara yutturulduğu, buna rağmen çok satan kitaplara hiç yüz vermeyin. Kitap yazmak ciddi bir meseledir, kitabın “gerçekten” özgün olduğundan ve bittiğinden emin olun. Bu şu demek, size dürüst davranacağından emin olduğunuz tanıdıklarınızla kitabınızı paylaşın ve onların düşüncelerini öğrenin. Her eleştiriye uyun, kitabı revize edin demiyorum. Elbette ki bu bir sanat eseridir ve sanatçının son kararı sonucu belirler. Fakat sanat yapmanın yanında sonuçta kitabınız birileri tarafından okunacak, bunu da unutmayın. Ayrıca kitabın ortasından herhangi bir sayfa açıp size bir cümle okumalarını isteyin. Bu 400 sayfalık bir roman da olsa devam cümlesini ezberden söyleyemiyorsanız kitap bitmemiş demektir. Çalışmaya devam edin.
Evet, kitabınız gerçekten bitti. Şimdi sıra size uygun bir yayınevi bulmak. Bu da şu demek, örneğin her yayın evi polisiye roman basmaya yanaşmak istemeyebilir. Size uygun olmayan yayınevlerini eleyin ve kitabınıza yatırım yapabilecek olanları belirleyin. Bazı yayınevleri kitabın özetini okumak ve beğenirlerse devamında tamamını okumak isteyebilir. Bu bilgilerin hepsi internette var, araştırın. Böyleyse kitabınızın başarılı bir özetini çıkartmanız yerinde olur.
Uygun bir yayınevi buldunuz ve kitabınızı onların isteğine göre e-posta veya basılı olarak gönderdiniz. Tanınmayan bir yazar olarak kitabınızın bir yayınevi tarafından yayımlanması çok meşakkatli ve sabır isteyen bir süreçtir. Tek bir yayınevinden geri dönüş süresi altı ayı dahi bulabilir. Sabırlı olun ve bir yayınevinden ret cevabı almadan başka bir yayınevine kitabınızı göndermeyin. Bu süre boyunca bol bol okumaya, kendinize yatırım yapmaya devam edin. Elzem değilse, yani örneğin bir mantık hatası yaptığınızı fark etmediyseniz kitabınıza sakın dokunmayın. Bunun yerine ikinci kitabınızı yazmaya başlayın. Unutmayın, kitabınızı öncelikle kendiniz için yazıyorsunuz ve asıl eğlendiğiniz, mutlu olduğunuz şey de bu; ne kitabın basılması ne de beğenilmesi.
Ret cevabı aldıysanız ki bu gayet normaldir, ret sebebini öğrenmeye çalışın. Bu sebebi göz ardı etmeden kitabı revize etmeyi düşünebilirsiniz. Kitabınızı bir kere daha okuyun, gerekiyorsa düzeltmeleri yapın ve sıradaki yayınevine gönderin.
Zaten zor olan bu süreç maalesef gittikçe de zorlaşıyor. Bunun nedenlerinden biri ülkemizde son zamanlarda yaşanan “ünlü enflasyonu” ve bu kimselerin de ekonomik nedenlerle kitap yazmaya yönelmesi. E bu da yine ekonomik nedenlerle yayınevlerinin zamanını ve kaynaklarını bu yöne kanalize etmesiyle sonuçlanıyor.
Ne ki siz bunları hiç kafaya takmayın. Kitabınız eğer basılmayı hak ediyorsa eninde sonunda basılacaktır. En önemlisi de bu bekleme süresinde hayatınıza devam edin. Sabah akşam yayınevinden e-posta bekleyip hayatınızı buna odaklamayın.
Kuantum Mektupları raflarda yerini alıp okurla buluştuğunda neler hissettiniz?
Kitabı fiziksel olarak ilk defa rafta gördüğümde elbette çok mutlu oldum. Umarım her yeni yazar bu mutluluğu tadar.
Türkiye’de polisiye edebiyat dendiğinde ilk akla gelen isimler yabancı yazarlar. Diğer yandan çok iyi yerli polisiyelerimiz de var. Size göre okurlar neden önce yabancı isimlere yöneliyor?
Neden yabancı arabalara biniyorsak, neden yabancı firmaların cep telefonlarını kullanıyorsak veya neden Amerikan filmlerini seyrediyorsak… Polisiye edebiyatta da bunun nedeni farklı değil.
Bizim aracılığımızla okurlarınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Öncelikle size bu söyleşi için teşekkür ederim. Değer verip, zaman ayırıp kitabımı okuyan okuyucularıma da çok teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın.