2017’ye veda ederken yayınevleri bu yılın son kitaplarını okurlarla buluşturuyor. Pek çok kitap arasında kaybolan ve kararsız kalan okurlar için göz önünde bulundurabilecekleri 15 kitap önerisinden oluşan bir liste hazırladık.
1. Masum —Gerard Depardieu
“Daha İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkar çıkmaz, kendimizi Nazilerin bize çektirdikleri kadar mide bulandırıcı işler yaparken bulduk. Cezayir’in Cezayirlilere bırakılması gerektiğini anlamamız için, Fransız tarafından yirmi yedi bin ölü verilmesi ve on binlerce gencin de aklını tamamen yitirmesi gerekti. İşkenceden bahsetmiyorum bile…”
“Amerikalıların en güçlü olduğu, Batı’nın üzerinde hâkimiyet kurduğu alan budur: Tabii ki tamamen çarpık bir iletişim anlayışı. Düşmanlarını diğer ülkelerin de gözünden düşürmek için her şeyi uydurabilirler. Dün bu Irak ve onun sözde kitle imha silahlarıydı, bugünse Rusya tüm kötülüklerin sorumlusu ilan edilsin diye her şeye hazırlar.”
“Sırf oyunculuk yaptıklarında, oyuncuları pek sevmem. Gereğinden fazla oyuncu olmaya çalışırlar hâlbuki olmamaları gerekir. Bundan dolayı, ufacık sıçabilmek için aşırı ıkınmaları gerekir.”
“Satyajit Ray…Renoir’ın asistanlığını yapmıştı. ET’nin fikri ona aitti. Senaryosu Columbia’nın çekmecelerinde unutulup gitmiş, birkaç yıl sonra da ET gösterime girerek bildiğimiz başarıya erişmişti. Onu, projenin yapıma alındığından asla haberdar etmemişler; hiçbir telif hakkı elde edememişti.”
“Bugün dünyada, gösterime giren filmlerin yüzde doksan yedisi İngilizce’dir. Dünya çapında on tane yıldız vardır, onu da Amerikalıdır. Onların sinemadan çok oyuncağa benzeyen özel efektli filmlerinin karşısında, dünyanın geri kalanı var olmayı sürdürmekte zorlanmaktadır. O Amerikan filmleri de genellikle sinemayla propagandayı, gayet ustaca harmanlamayı çok iyi becerirler.”
Dünyaca ünlü usta aktör Gérard Depardieu bu kez sinemadan politikaya, aşka ve insana dair SARSICI ve hatta şoke edici eleştirilerini bir kitapta topladı. Sahici bir biçimde, doğal bir akışla, karşısındakiyle konuşur gibi kaleme aldığı eser FRANSA’da, ABD’de ve RUSYA’da olay yarattı. Sıra Türkiye’de… MASUM’iyeti arayanlara…
2. Surat Buruşturmalık 52 Metin —Münir Göle
Sezar’ın geceleri canhıraş feryatlarla kâbuslardan kaçtığını, durup dururken düşüp bayıldığını, ara sıra epilepsi nöbetleri geçirdiğini yazıyor tarih.
Hiç dostu olmadığını da. Özgür olmak köle olmamaya bakıyor, özgürlüğün kölesi de olmamayı gerektiriyor sanki. Sezar olmak bile zor. İnsan bir yerden kaçak yapıyor.
Münir Göle, Surat Buruşturmalık 52 Metin adlı küçük ama keyifli kitabında; bazen cehennem zebanisine bezeyen Kara Sakal’ı anlatıyor bize bazen akrep sineğinin dişisiyle çiftleşebilmek için neler çektiğini. Venüs ve Mars’ın tutkulu ilişkisinin, sanatın, evrimin, şehvetin, Bereket Tanrısı Priapos’un, hırsın ve hiçliğin anlatıldığı; düşündüren, gülümseten bir dilde yazılmış bu anekdotları bir solukta okuyacaksınız.
3. Nasıl Yapmalı? —Nikolay Çernişevski
Çernişevski, Nasıl Yapmalı?’yı 4 Aralık 1862 ile 4 Nisan 1863 arasını kapsayan 4 aylık sürede, Petropavlosk zindanında yazdı. Ama 4 ayda yazılan bu romanın Rus toplum hayatı üzerinde yarattığı sarsıntı öyle büyük oldu ki, Dostoyevski ve Tolstoy’dan Kropotkin ve Lenin’e kadar pek çok yazın ve eylem adamı, kimin yerin dibine batırarak, kimi yücelterek Nasıl Yapmalı?’yı konuştu, tartıştı. Kropotkin’in belirttiğine göre Nasıl Yapmalı?, dönemin Rus gençliği için bir tür siyasal program niteliğine büründü. Nasıl Yapmalı’nın içeriği son derece kapsamlıdır. Yine de bu roman neyi anlatıyor sorusuna yeni insanları anlatıyor denilse bu hem kısa, hem de doğru bir yanıt olacaktır.
“Hangimiz, hem de defalarca okumadık bu kitabı? Hangimiz hayran olmadık? Çoğumuzun pisliklerinden arınıp daha güzel, daha temiz, daha canlı, daha atılgan, daha yürekli olması hep onun sayesinde değil midir? İlk yayımlandığı günden neredeyse bugüne kadar Rusya’da baskı makineleri, tezgahlar hep onun için uğuldamadı mı? —Plehanov
“Öyle bir iki atımlık değil, insana yaşam boyu yetecek bir baruttur bu kitap.” —Lenin
4. İleri Bakmak —Vera Panova
Ural bölgesinde bir sanayi şehrindeyiz. İkinci Dünya Savaşı tüm hızıyla sürmektedir. Durmaksızın çalışan dev bir fabrika, üretim, insanlar, aileler, işçiler, çocuklar… Savaşta ölenler, sakat kalanlar, yakınlarını kaybedenler… Hepsi tek bir hedefe yönelmişti: Ülkelerini korumak, kendi düzenlerini savunmak…
Özlemler, rüyalar, hayaller, aşklar, fedakârlıklar, anılar… İnsanın hiç bitmeyen macerası her yerde aynıdır.
İnsanların her şeyden memnunum, minnettarım, daha başka bir şey istemiyorum diyeceği bir gün gelecek mi? Hayır, böyle bir gün asla gelmeyecek. Toprak yeni tohumları almaya daima hazır kalacak, inşaatların iskeleleri hiç sökülmeyecek. Ve kim durmadan ölüm sözünü tekrarlarsa, ondan yaşayan hiçbir şey beklenmeyecek.
Yaşam ileriye bakmaktadır. Sen göremeyecek olsan bile, ilerideki hayata bakmak, onu hazırlamak için çalışmaktır. İleri bakmak, ilerisi için çalışmak insanı insan yapan içgüdüdür.
5. Birimiz Yalan Söylüyor —Karen M. McManus
Dikkatlice takip ederseniz, belki bu gizemi çözebilirsiniz.
Bir pazartesi öğleden sonra, Bayview Lisesi’nin beş öğrencisi cezaya kaldı.
Bronwyn, öğrencilerden ZEKİ olanı, Yale Üniversitesi’ne girmek istiyor ve asla kuralları çiğnemiyordu.
GÜZEL olan Addy ise mükemmel bir mezuniyet balosu prensesiydi.
SABIKALI olan Nate, halihazırda uyuşturucu satıcılığından şartlı tahliye edilmişti.
SPORCU olan Cooper, tüm gözleri üzerinde toplayan bir beyzbol oyuncusuydu.
Ve herkes tarafından DIŞLANAN Simon, Bayview Lisesi’nin ünlü dedikodu uygulamasının yaratıcısıydı.
Ancak kimse Simon’ın o ceza sınıfında öleceğini tahmin edemezdi. Yapılan soruşturmaya göre Simon’ın ölümü bir kaza değildi. Üstelik polis, Simon’ın diğer dört öğrenci hakkında yayınlayacağı dedikoduları eline geçirince hepsi birer cinayet şüphelisi oldu. Peki kim yalan söylüyordu?
Herkesin sırları vardır, değil mi? Asıl önemli olan, o sırları korumak için ne kadar ileri gideceğinizdir.
“Çarpıcı bir hikâye, inanılmaz süratli bir kurgu ve merak uyandırıcı karakterler birleşerek heyecan verici, tek oturuşta bitirilecek bir gerilim yaratmış.” —The Guardian
“Zeki, sürprizlerle dolu ve heyecan verici bu gizemli genç yetişkin romanı, okurları kitabın sonunu tahmin etmeye itecek.” —SLJ
“Bir insanın kontrolü kaybetmesine neden olan sorunlara ve lise yıllarının stresine heyecan verici ve sürükleyici bir bakış.” —Booklist
“Okurlar, akıllıca yazılmış ve sürükleyici bu kitabı bırakmakta zorluk yaşayacak.” —Bookpage
“McManus’un yarattığı yoğun gizem bir bir çözüldükçe, her karakter karmaşıklaşıp derinleşiyor. Bu da gerilime farklı bir tat katıyor.” —VOYA, Starred Review
“Dedikoducu Kız, Sevimli Küçük Yalancılar ve Kahvaltı Kulübü’nün bu akıcı birleşimi, sır çözmeyi seven okurların romanı bir solukta okumasını sağlayacak.” —Kirkus Reviews
6. Paris’in Delileri —Sevgi Türker Terlemez
Tüm değer ve gelişimlerin değiştiği Yakın Çağ’ı başlatan 1789 Devrimi’ne sahne olan Paris, bu kez Yirmi birinci Yüzyılın teknolojik, ekolojik, sosyal, kültürel ve bireysel değişim sorunları ile gelenekleri arasında kalan insanların özgürce yaşamak için verdikleri savaşıma tanıklık eder. Paris’in Delileri, geleceklerini şimdiki zaman-geçmiş zaman; Fransa-Türkiye arasında geçen yolculuklarda arayan bu insanların her türlü evrensel ve bireysel duygularını yansıtır.
Milyonlardan az, yüzlerden çok ve kalabalıktılar. Başlangıca oranla daha da yiğittiler. Çözümsüz sorunlarının altında ezilip küçülürken yalnızlıkları içinde kaybolan insanlara yardım ettiler. Bunlardan iki tanesi kadındı. Tesadüf bu ya, meslekleri de kaderleri de isimleri de aynıydı… Çeşitli nedenlerle aynı ülkeden gelen (sürgün ya da sığınmacı) iki erkekle birleştirdiler hayatlarını. Sevdiler, sevildiler. Her iki çift de kendince yaşadı sürgün hayatını. Çocuk yapmaya, adam gibi yaşamaya paraları da olmadı, zamanları da.
Erkeklere ağır geldi sürgün hayatı. Terk edip gittiler kadınları. ″Siz de gelirsiniz nasılsa, dert etmeyin,″ dediler. Hayata devam etti kadınlar. Yıllar geçti, saçları beyazladı, renkleri soldu, zayıfladılar, yine de çalıştılar. Biri bedenini ″insanlık hizmeti ″ için diyerek hekimlere bıraktı. Kısa bir süre sonra diğeri de gitti. Külleri, isteği üzerine, sevdiği adamın mezarına serpildi. Geriye sadece bir iki resim ve biraz da anı kaldı. ″İki deli… İkisi de gitti,″ dedi arkadaşlarından biri. ″Üzülme biz buradayız!″ diye karşılık verdi bir diğeri.
″Mutluluğun resmini yapabilir misin?″ diye sordu şair ressama. ″Bana bir koyun çiz!″ dedi Küçük Prens havacıya. ″Bana bir göçmen çiz!″ dedi araştırmacı göç sorumlusuna. İnsanın mutluluğu, koyunun sandığı ve göçmenin yazgısı aynı kâğıda çizilir mi? diye soran olmadı.
7. Kedileri Daha Çok Seven Adam —Murad Ertaylan
Her türlü zorluğu göze alıp, bilmedikleri bir ülkeye göç etti Kuzu Ailesi. Amaçları, huzurlu bir hayat ve çocuklarına iyi bir gelecek sağlamaktı. Aradıklarını bulabilecekler mi, yoksa sürüden ayrılanı kurt mu kapacak?
Büyük A, ormanda beş kaplan gücündedir, ne kurttan ne avcıdan korkar. O bir kedi sever, o bir koca, o bir baba; karşınızda Alp Kuzu ve Yeni Zelanda ile imtihanı!
Köpekleri seven eşi Aliye ve tüm canlıları seven kızları Doğa’nın maceralarını ibretle okuyacak, yabancı bir kültürün kucağında bir taraftan ‘normal’ bir kız çocuğu yetiştirip, diğer taraftan evliliklerini dimdik ayakta tutmayı nasıl başardıklarınıöğreneceksiniz.
Onlara hayran olacak, kitabı elinizden bırakamayacaksınız. Şartlar ne olursa olsun mutlu kalmanın sır perdesi aralanıyor. Heyecanınızı ayakta tutup, merakınızı tatmin ederken, aynı zamanda sizi gülümsetmeyi becerebilen nadide bir eser.
8. Bir Kesitle-Kaptan Stormfield’ın Cenneti Ziyareti —Mark Twain
Özellikle nefret ettiğim bir şey varsa o da linç peşinde koşan güruhtur. Adam olan bir kişi bile görmedim içlerinde. Hasta bir terziyi haklamak için horozlanacak cesareti toplamadan önce bire yüz kişi toplanmak zorundadırlar. Korkaklardan oluşur; onu besleyen halk da aynı şekilde. Üstelik, yüzde doksan dokuz,
şerif de onlardan biridir.
Mark Twain’den, okumaya doyamayacağınız bir öykü seçkisi… Kaptan Stormfield, dünyada ona ayrılan sürenin sonuna geldiği zaman, hızla cennete gider ve orada işlerin nasıl döndüğünü gözlemlemeye başlar…
Amerikan öykücülüğünün büyük kurucusu Mark Twain, bu dünyada gördüğü tüm yersiz inançları, tabuları, insanın çürümüş ahlakını sapasağlam bir ironiyle kaleme alıyor.
Bir Kesitle- Kaptan Stormfield’ın Cenneti Ziyareti, çok keyifli bir öykü seçkisi…
9. Okul Müdürü (Celal Al-i Ahmed)
Modern İran hikâyeciliğinin başta gelen yazarlarından biri olan Celâl Âl-i Ahmed, Şah döneminin itirazlı, dikbaşlı, sözünü esirgemeyen yazarlarındandır. Kısa ömrüne sığdırdığı farklı alanlarda çok sayıda eseri yanında Dostoyevski, Albert Camus, Sartre, Andre Gide, Ionesco’dan da çevirileri bulunmaktadır. Âl-i Ahmed daha çok hikâyeleriyle ön plana çıkmıştır.
Modern İran Edebiyatının en tanınmış yazarlarından olan Celâl Âl-i Ahmed sade dili, açık, net ve anlaşılır yazabilme özelliğiyle diğer yazarlardan ayrılmıştır. Siyasi görüşlerini ifade etmekten çekinmeyen, siyasilerin sorunlu adam olarak gördüğü Ali Şerîatî ile görüşen, dini konulardaki bazı eleştirileri dinsizlik olarak algılanan ama yine de düşüncelerini sansürlemeyen Âl-i Ahmed cüretkarlığını eserlerine de yansıtmıştır.
Öykülerinde oluşan ve daha önce yayınevimiz tarafından yayınlanan Yitip Giden Hayat isimli eseriyle okuyucularımızın tanıdığı Celâl Âl-i Ahmed’in Okul Müdürü isimli bu uzun öykü-kısa roman diyebileceğimiz eseri onun en meşhur ve en çok okunan hikâye kitabıdır.
10. Yazar ve Cenneti —Angel Esteban
Robert Burton, kendi ölüm tarihini saptamıştı. Lewis Carroll, hem kütüphaneci hem fotoğrafçı hem de kuklacıydı. Kuklaların kendi kendine hareket edebilecekleri bir düzenek hazırlamıştı. Menéndez Pelaya, gözlerinden biriyle sağ, diğeriyle sol sayfayı aynı anda okuyabiliyordu. Angel Esteban, Yazar ve Cenneti’nde edebiyata ve kitaplara düşkün olanların hep merak ettikleri bir dünyayı sonuna kadar açarak; bize yaşamlarının bir bölümünde kütüphanecilik yapan büyük yazarları tanıtıyor…
Mario Vargas Llosa’nın önsözüyle..
11. Gölgeli Öyküler-Korku Öyküleri Derlemesi —Mehmet Berk Yaltırık
Yedikuleli Mansur’dan, Anadolu Korku Öyküleri’nden, Güçoburlar’dan ve Aşkın Karanlık Yüzü gibi seçkilerden tanıdığımız Mehmet Berk Yaltırık, kendi seçtiği korku hikâyelerini “Gölgeli Öyküler”de bir araya getirdi.
Karanlığın damgaladığı deliler, Balkanlardan esen ürpertili rivayetler, perilere mesken hamamlar, asaleti saçtıkları kandan alanlar, çocukluk anılarında saklanan cinli harabeler, Süryanilerden kalma unutulmuş şehirler, aşkın göze çektiği kanlı perdeler, öldüğü zannedilip ölemeyenler, lanetlilere yakılmış mahzun şarkılar, hayat solduran eşkıyalar, ecinnilerin lekeledikleri, mezarın ötesine de uzanan uğursuzluklar, korkuyu arayanlar, gecenin bin belikli saçları, zalim haklayan beddualar…
“Son Gulyabani” namıyla mâruf Yaltırık’ın dehşetli öyküleri cesaretli okuyucularını bekliyor… Gece okumanız tavsiye edilir.
12. Tanrım, O Kadar Güzelsin Ki Yağmur Başladı —Richard Brautigan
Ellerinin onun saçlarına dokunduğunu düşünmek kusma isteği uyandırıyor içimde…
13. Amazon’un Efendisi —Márcio Souza
Luiz Trucco ona yaptıklarımı asla affetmeyecekti ve ölüm döşeğinde bile, Peru’nun Iquitos şehrinde bir akşamüstü yatağını evli bir kadınla paylaşmaktayken, hâlâ bana beddualar savuruyordu. O kaba kahkahanın anlamını çok iyi anlamıştım, deliliğin bir belirtisinden ziyade gizli zaferin bir işaretiydi o.
Dom Luiz Galvez, yüzyılın sonuna yaklaşıldığı dönemde yaşamış Brezilyalı bir gazetecidir.
Bir akşamüstü evli bir kadının penceresinden atlayarak kaçtığı sırada, yanlışlıkla Bolivya Başkonsolosu’nun hayatını kurtarır.
Siyasete attığı bu beklenmedik adım, hayatını sonsuza dek değiştirecektir.
Devrim tarihinde kısa soluklu fakat heyecan verici bir saltanat dönemini anlatan Amazon’un Efendisi, bugünün Latin Amerika’sında en yetenekli yazarlar arasında gösterilen Márcio Souza’nın ilk kitabıdır.
14. Madalyasız —Mehmet Uluğtürkan
120 kahraman, 40 yıllık söz…
Ölüm kalım savaşına hazırlanan bir millet… Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, Sivas Kongresi’yle güçlenen milli irade işgallere direniyor. Darende’nin ileri gelenlerinden Mehmet Ağa önemli bir kararın eşiğinde: Düşmanın kapıya kadar gelmesini engellemek için kendi canını, oğlunun canını ve tüm malını mülkünü feda edebilir mi? Mehmet Ağa’nın öncülüğünde Maraş’ta Fransızlarla çarpışan 120 kahraman… Tam 40 yıllık, benzeri görülmemiş bir söz, ahde vefa…İftiraya uğrayıp İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılanan, daha sonra teklif edilen İstiklal Madalyası’nı “Yaptıklarım vatan içindi” diyerek reddeden bir büyük adamın, Yeniceli Mehmet Ağa’nın nefes kesen gerçek yaşamöyküsü…
15. Saldırı Manifestosu —N. Toygar Ateş
“İnsan sıfatının ölçütlerini kendi içimde belirliyorum, bunları genele salık verebilecek kadar akıllı değilim. Ancak insan sıfatını kazanamamanın koşullarından bahsedebilirim. Bir acemi olarak, budur benim görevim.
Bizim düşüncelerimiz, bu kurgunun içerisinde hiçbir güç tarafından kısıtlanamaz ve onlara ifade hakkı bahşedilemez. Bunların yapılabilmesi için, oyunu onların kurallarına göre oynamamız gerekirdi. Bizi anlayabilmelerinin olanaksız olduğunu biliyoruz. Bu tablonun her santimi bizim karşı-mızda, illa bir taraf olarak, bir tarafa saldırmamızı istiyorlarsa; söylüyorum, saldırımız bütün tablo-yadır ve her birimiz tek başına bir tarafız.
Geçerliliği olmayan bozuk paralara benziyor in-sanlar, hep birlikte büyük biraderlerin balyalarını çoğaltmaya yarıyorlar ancak. Değerleri hiçbir şeye karşılık gelmiyor, hep birlikte değersizliği yaratı-yorlar; mide bulandırıcı değersizliği, bu şıngırdayan iki ayaklı bozuk paralar!
Tek tipleşmenin durduralamayan bulaşıcılığı bu. Farksızlaşmanın, farklılaşma kisvesi altında pazar-lanması ve var olmanın içsel olmaktan çıkıp; dışa, görüntüye saplanıp kalması. Hakikatlerin ve anlamların parçalara ayrılışı, sıfatların başka ve karşıt sıfatlara eklemlenmesi, anlamsızın anlam kazanması; bilinçaltında kaotik sarmallar ve bunların davranışsal yansımaları. Kanserli hücrenin kontrolsüz sıçramalarıyla oluşmuş bir enkaz tablosu. Bu tabloyu aşamıyoruz ve durmadan birikiyoruz, her şey taşıyor ve döküldüğü yer yine burası; üst üste biniyoruz ve bu içler acısı yükselişe ilerleme diyoruz. Vahameti hissediyor musun?
Politikanın ve paranın elinden, insan soyunu yönetme yetisi alınmalıdır, alınmak zorundadır. Yarının insanı sözlerimi daha iyi kavrayacak, çünkü bugünden daha şiddetli biçimde ihtiyacı olacak.
Gelecek büyük deprem öncesinde, küçük bir sarsıntıdır anlattıklarım.”