Leyla ile Mecnun efsanesini yaratan, son olarak aynı isimdeki kitabıyla bizleri buluşturan senarist, yönetmen ve yazar Burak Aksak, dizi, film ve kitap önerilerini Dada Kitap okurlarıyla paylaştı.
Kitaplar
Yedi Güzel Yıl (Etgar Keret)
Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’nün mucidinden, gündelik yaşamın göbeğinden kopma, deli dolu ve ‘neredeyse gerçek’ öyküler. Çağdaş edebiyatın ele avuca sığmayan dâhi çocuğu Etgar Keret, bu kez kendi hayatının son yedi yılına kesikler atıyor ve anlattıkları, öykülerindeki kurmaca karakterlerin başlarına gelenleri pek aratmıyor. Yedi Güzel Yıl, savaşla sınanan bir dünyada sonlar ile başlangıçların iç içe olduğu, yaşam da denen komik trajedinin tüm tezatlarını bir bir ortaya koyuyor ve ironi, en tehlikeli durumlardan sağ çıkmayı her zaman mümkün kılıyor.
Etgar Keret, Yedi Güzel Yıl’da yine yapacağını yapıyor ve kaybedenlerin sefaleti ile asaletini benzersiz bir mizah duygusu ile pırıl pırıl parlatıyor; çocuklar kahkahalar eşliğinde füze parçaları topluyor, düşler kâbuslara karışıyor ve müdanasız hayatın darbeleriyle cilveleri, durmaksızın köşe kapmaca oynuyor.
Yedi Güzel Yıl, hepsi bir yana, Etgar Keret’in bir yazar, bir eş, bir baba ve bir oğul olarak yaşamının öyküsünü, tüm güzellikleri ve dehşetiyle okurunun kalbine kazıyor.
Albayım Beni Nezahat ile Evlendir (İlhami Algör)
Sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. İnce bıyıklı, tek dişi altın olurum. Meftun olurum, meczup olurum. Uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. Nasıl söyleyeceğimi bilmem, susarım. Susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. Dolmabahçe saat kulesiyle, Çırağan Sarayı ile konuşurum. Duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: ‘Albayım beni Nezahat ile evlendir’. Bahtının rüzgârına kapılmış giden bir adam, Kahraman’ın El Kitabı’nda denenmiş ama foslamış olanı başarmaya takıyor kafayı. Kalbini dinliyor, yönünü seçiyor ve yürüyor… İlhami Algör, küçük ve meraklı adımlarla dolaşıyor edebiyat şehrinde. Ateş böceklerini kozasından çıkarıyor, bir kadere bir romana. Albayım Beni Nezahat ile Evlendir, hayat hakkında fikri olmayanlara yazılmış kafası karışık bir hikâye. “Mesele nedir?”
Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar)
Tanpınar, kültürümüzü bir “iç âlem medeniyeti”nin tezahürü olarak görür. Bu medeniyeti, belirli bir ahlâkı taşıyan “mânevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmiş” insanlar meydana getirmiştir. Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hâkim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, âdeta bir roman kahramanı gibi ele alınır. Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının “huzursuzlukları”nı dile getiriyor denebilir.
Mezbaha No 5 (Kurt Vonnegut)
Kurt Vonnegut, Batman’deki Joker’in iyi kalpli ikizi gibi. Beyne şerbet dökerken, kalbe kezzap saçıyor! Tüm zamanların en büyük savaş karşıtı romanlarından Mezbaha 5’te, Dresden bombardımanı merkezinde bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.
Billy Pilgrim beceriksiz bir zaman gezgini; nereye gideceğini kontrol edemiyor ve seyahatleri eğlenceli falan geçmiyor. Hayatının hangi kısmında kendini oynayacağını önceden bilemediğinden, sürekli sahne korkusu çektiğini söylüyor. Billy Pilgrim bir savaş esiri. Güzel ve yaşanabilir bir kentin mahvına tanık oldu. Tanıdığı biri, başkasına ait bir demliği aldığı için vuruldu Dresden’de. Bir diğeri, şahsi düşmanlarını savaştan sonra kiralık katillere öldürteceği tehdidini sahiden savurdu.
Unutmayın: Hepsi yaşandı bunların. Aşağı yukarı. En azından savaş kısımları gerçek.İnsanlığın merkezine yapılan bu zaman yolculuğu, hayatın anlamını arayan fakat bulmaya korkan herkes için benzersiz bir rehber.
Liseden Arkadaşlar (Selçuk Aydemir)
Mahalle kültürünün son demlerinin yaşandığı yıllar… İlk arkadaşlıkların okuldan değil de apartmandan kurulduğu, bakkala diye evden çıkıp arkadaşlarla sokaklarda oynanan zamanlar… Küçükçekmece’nin küçük bir mahallesinde büyüyen ve artık gerçekten büyüdüğüne inanan Selçuk, çetecilik işlerini bırakıp gideceği “süper” lise ile hayatında başka bir sayfa açma hayalleri kurarken evdeki hesap çarşıya uymuyor. Selçuk ne kadar beladan uzak durmak istese de arkadaşları Mete, İsmet ve Serkan’ın da farkında olmadan yaptıklarının katkısıyla belanın tam ortasında buluyor kendini.
Çalgı Çengi, Düğün Dernek, Kardeş Payı ve İşler Güçler gibi dizi ve filmlerin senarist ve yönetmeni Selçuk Aydemir, 15 yaşındaki bir ergenin gözünden ilk aşkları, arkadaşlıkları, hayalleri, aileyi ve mahalle yaşamını anlatıyor. Fonda da Selçuk ve arkadaşlarının okulun en belalı adamına karşı giriştikleri mücadelenin mizah dolu hikayesi var.
Beden dersinin olduğu gün formasının altına eşofman giyenler, siyah-beyaz tüplü televizyona Commodore 64 bağlayan dedeler, sevdiği kıza açılırken ölecekmiş gibi olup da ölmeyenler, kolay çarpılıyor diye Pi’yi 3 değil de 5 alanlar, mahallenin mavi tikli official ulakları yani dırdırcı teyzeler ve arkadaşlık yeminini tamamlamaya kararlı bir grup ergen başrolde Liseden Arkadaşlar’da…
Selçuk Aydemir’den lise sıralarını hatırlatacak, sıcacık, bol kahkaha vaat eden bir kitap…
DİZİLER
Breaking Bad
Doktor, hasta olduğunuzu ve yaşamak için iki seneniz kaldığını söyledi… Ne yapardınız? Dünyayı gezmek, sevdiklerinizle vakit geçirmek, asla cesaret edemediğiniz bir şeyi denemek… Tüm bunlar sizin için bir seçenek olabilir. Ancak Walter White için durum biraz farklı. The X-Files’ın yapımcısı Vince Gillian’ın imzasını taşıyan Breaking Bad, ölümle yüzleşen sıradan bir adamın sıradışı hikayesini anlatıyor. Walter, eşi ve engelli oğlu Jr. ile New Mexico’da tüm hayatını kurallara göre yaşayan kendi halinde bir kimya öğretmeniyken, ölümcül safhada akciğer kanseri olduğunu öğrenir. Yaşamak için iki senesi kalmıştır. Bu haberle sarsılan White, hayatının denklemini değiştirir. Tüm günlük endişelerden ve toplumun dayattığı sınırlamalardan sıyrılarak yeni bir adama dönüşür… Kimya bilgilerini farklı bir neden için, uyuşturucu üretip satmak için kullanan bir adam. Amacı ölümünden sonra ailesinin geçinebilmesini sağlayacak parayı kazanmaktır. Ancak işler kontrolden çıkar. Basit bir aile babasının uyuşturucu çetesinin elebaşına dönüşmesinin komik ama aynı zamanda duygu yüklü hikayesini kaçırmayın. Hele Malcolm in the Middle’ın babası Bryan Cranston, Emmy kazandığı Walter rolünde hayatının performansını sunarken.
The Wire
The Wire, Amerikan HBO kanalında yayınlanmış bir polisiye, suç ve dram dizisidir. Dizi, 2002 yılında başlamış ve 2008 yılında toplam 60 bölüm, 5 sezonla sona ermiştir.
Dizi Amerika’nın Maryland eyaletinde, Baltimore şehrinde geçer. The Wire dizisi ile Baltimore’un arka sokaklarında geçen amansız uyuşturucu ve polis savaşına şahit oluyoruz.
Dizide her sezon Baltimore’un ayrı bir yüzünü görüyoruz. Polis, siyaset, mafya üçgeninde geçen The Wire, senaryo ekibinde ki emekli polislerden ötürü uyuşturucu ticareti ile ilgili gerçek ve epey enteresan bilgiler içeriyor.
The Wire dizisi, gerçekçiliği ve derin anlatımı nedeniyle TIME, The Guardian, Entertainment Weekly gibi dergiler tarafından değişik zamanlarda “En İyi Dizi” olarak seçilmiştir.
Rick and Morty
Alkollü bilim adamı Rick ve torunu Morty’nin galaksiler ve gezegenler arası maceralarını anlatan animasyon türünde bir dizisi.
Modern Family
Bir aile düşünün. Sizden yaşça hayli küçük ve güzel bir eşiniz ve onun babalık yapmaya çalıştığınız oğlu. Her biri birbirinden dertli, üç çocuğu olan kızınız ve partneriyle beraber evlat edinmeye karar veren eşcinsel oğlunuz. Böylesi bir aile portresinden, elbette komediden başka bir şey çıkmaz.
Modern Family son zamanların en iyi komedilerinden biri. Aslına bakarsanız Mockumentery diye tanımlanan bir aile komedisi belgeseli. Başrollerde; uzun yıllar Married and Children ile evlerimize konuk olan Ed O’Neill, Sofía Vergara, Julie Bowen, Ty Burrell var.
Fargo
2014 Yılında başlayan pek çok dizi, günümüzde artık bitmeye müsait olabiliyor ancak Fargo, bunlardan biri değil; zira Fargo bir efsane olma yolunda emin adımlarla ilerliyor ve bitmek yerine, çok daha güzel sezonlarla devam ediyor. IMDB üzerinden 9,0 puan alan Fargo’nun suç, dram gibi ögeleri içerisinde barındırdığını bilmekteyiz ve dizinin aslında 96 yapımı, aynı isimli bir filmden uyarlama olduğu belirtilebilir. Noah Wahley tarafından yazılmış kurgunun kara mizah etmenleri içermesi ve ABD yapımı olması, yine dikkatleri üzerine çeken noktalardan. Başrollerinde Billy Bob Thornton, Martin Freeman, Allison Tolman gibi isimleri bulunduran Fargo, uluslararası alanda 2 Golden Globe ödülüne sahip ve bunun dışında 37 ödülü, 128 ödül adaylığı mevcut.
Bemidji, Minnesota’da geçen ve gerçek bir hikayeye dayandırılan dizi; Lorne Malvo’nun bu kasabadan geçmesi ile başlıyor. Dizinin kötü adamı olan Malvo, kiralık bir katil olarak görev yapıyor ve dizide bunu hayli fazla şekilde görebiliyorsunuz. Malvo’nun arabayla bir geyiğe çarpması sonucunda, onu hastaneye götürmesi ve hastanede; bugüne kadar görüp görebileceğiniz en pısırık adam olan Nygaard ile tanışması; kurgunun kırılma noktalarından bir tanesi olacaktır. Lester Nygaard, kiralık katilin kendisini etkilemesi sonucu bir gün içerisinde vahşet dolu bir katliam yapacaktır ve hiç şüphesiz bu katliamın sorumlusu, kendisi gibi hissetmese de; tam olarak kendinden başkası
FİLMLER
Hayatındaki Azizleri Keşfetme Kılavuzu
Modern zamanların “Mean Streets”i olan HAYATINDAKİ AZİZLERİ KEŞFETME KILAVUZU, New York’ta Astoria Queens’in sıcak, ter kokulu ve şiddet dolu caddelerinde yaşanan gerçek bir hayat hikayesi. Bu hikayede yaşananlar, sadece Dito Montiel’in hayatını değiştirmekle kalmayıp çevresindeki herkesin yaşamını etkiler. Hasta babasının, despot ruhlu arkadaşının ve tek koruyucusu Antonio’nun, adeta meydan savaşı yaşanan çevresinin ve gençliğin şehvet dolu baştan çıkarıcı arzularının arasında sıkışıp kalan Dito Montiel, oralardan çekip gitme ve bildiği, tanıdığı her şeyden uzaklaşma arzusunu zorlukla bastırabilmektedir. Günahlarının bedelini, ancak 15 yıl sonra Queens’e dönüp bir zamanlar yaşamını etkilemiş “azizler” ile yüzleştiğinde ödeyebilecek.
Please Give
Evli bir çift olan Kate ve Alex, ergenlik çağındaki torunları Abby ile birlikte yaşamaktadır. Manhattan’da yaşadıkları daire artık onlara dar gelmektedir. Bunun için yan daireyi de satın alıp evi genişletmeye karar verirler. Ancak tek sorun yan dairede yaşayan huysuz ihtiyar Audrey’dir. Evi genişletmek için öncelikle Audrey’nin ölmesini beklemeleri gerekir.Audrey’nin ise hayatla tek bağı Rebecca adlı torunudur. Tatlı ve iyi kalpli Rebecca’ya karşılık, diğer torun olan Mary alaycı üslubu ile yaşlı kadından uzak durmaktadır. Daire meselesi iki aileyi birbirine yakınlaştırır ve ilişkilerini yeniden gözden geçirmelerine neden olur.
Barton Fink
Yazmak, hiç şüphesiz, kalem sahibinin ilham gücü tarafından yönetilen bir eylemdir. New York’ta ün sahibi olmuş bir oyun yazarı Barton Fink, hesapta olmayan bir teklifle karşı karşıya gelir. Kendisinden Los Angeles’ta bir senaryo yazması istenir. Ancak gerekli görüşmeler sırasında istenilen senaryonun oldukça kaba bir içeriğinin olması istendiğini öğrenir. Bu hiç ona göre olmadığı için tıkanıklık yaşamaya başlar. Kaldığı otelde komşusu olan Charlie Meadows, geveze bir pazarlamacı ve tam bir orta sınıf insanıdır. Fink’in hayatına bu süreçte başka insanlar da girer ancak ihtiyacı olan ilhamı yakalamasına katkıda bulunamazlar. Sıkıntının tavan yaptığı bir noktada Fink, kendisini umulmadık bir cehennem tablosu içinde bulur.
Big Fish
William Bloom, babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. Gezgin bir satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar.
Babasının yaşadıklarına dair efsaneler ve mitler, bir puzzle’ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir.
Daniel Wallace’ın kitabından uyarlandı. Tim Burton’ın her zaman olduğu gibi nefes kesici bir filme imza attığı söyleniyor.
25. Saat
Monty Brogan, tüm hayatını muhtelif suçların içerisinde debelenerek harcamıştır. Ancak artık kaçacak gücü kalmamış ve aynasızlar karşısında yenilmiştir. Tam yedi yıllık bir cezaya çarptırılmıştır. Artık hapse girmeden önce, dışarıdaki hayatında ise sadece yirmi dört saati kalmıştır. Bu kısa süreyi en yakın arkadaşlarıyla ve sevdiği kadınla, son derece sıradan bir günmüş gibi geçirmeye karar verir. Ancak vakit ilerledikçe Brogan’ın hayatındaki sürprizler birer birer patlamaya devam edeceklerdir.
Spike Lee’nin yönettiği filmin başrollerinde Edward Norton ve Philip Seymour Hoffman gibi oyuncular yer alıyor.