Selcen Küçüküstel’in altı yıla yayınlan bir alan çalışmasının sonucu olan kitabı “Rengeyiği Türkleri: Dukhalar”, Kolektif Kitap’tan okurlarla buluştu.
İşte Moğolistan’ın kuzeyindeki Hövsgöl bölgesinde yaşayan ve bir hayvanı evcilleştirmeyi başarmış ender avcı-toplayıcı topluluklardan biri olan bu Türk halkını anlatan “Rengeyiği Türkleri: Dukhalar” kitabından alıntılar…
“Çevrende gördüğün her şeyin bir ruhu vardır, hem de her şeyin… Bu yüzden soluk aldığın her an, bunu fark etmeli ve çok dikkatli olmalısın! Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık yapmamış olursun.”
“İnsan türünün yeryüzündeki tüm canlılık belirtilerini hızla tükettiği, hâkim olamadığı benliğinin tutsağı olmuş şekilde etrafına saldırdığı ve kendini tüm canlılardan üstün olarak konumlandırdığı günümüz dünyasında Dukhalarla birlikte yaşamak ve başka bir yaşam biçimine tanık olmak benim için taze bir nefes almak gibiydi.”
“Hayvanlar, onlarla birlikte taygada yaşayan insanlar, ağaçlar, nehirler ve dağlar… hepsinin kaderi birbirine bağlı. Evcil bir rengeyiğinin kaderi bir insanın yaptıklarından etkileniyor ve o insanın kaderi de karşılaştığı yaban hayvanlarla kurduğu ilişkilerden. Bir başka ifadeyle bu coğrafyada herkes birbirinin hareketlerinden sorumlu; yaban hayvanlardan evcil rengeyiklerine, ormanlardan nehirlere, yaşayan her canlı birbiriyle bağlantılı… Burası içindeki tüm canlıların hâlâ orman ruhları tarafından korunduğu nadir coğrafyalardan biri. Buralarda bir dağ, orman ya da nehir yalnızca coğrafi bir şekil değil, görülmez güçlerle korunan canlılar.”
“Dışarıdan yaban bir coğrafya olarak görülen tayga (kuzey ormanları), Dukhalar için anılarla ve geçmişe dair hikâyelerle dolu büyük bir ev; bu topraklarda yaşayan insanlar gibi bir canlı… Dukhalara göre bazı dağların, nehir veya göllerin sahipleri, yani ruhları (iyeleri) vardır ve herbir iyeyle yapılarına göre, farklı biçimlerde iletişim kurulması gerekir.”
“İnsanlar rengeyiklerini kontrol etmek için nasıl teknikler uyguluyorlar? Taygada göç kararını neye göre alıyorlar? Birçok ailenin sahip olduğu kutsal rengeyiği nasıl seçiliyor ve bu hayvana nasıl davranılıyor? Toplumda rengeyiğinin evcilleştirilmesiyle ilgili mitler neler? Türler arası karşılıklı işbirliği ve güvene dayalı kurulan bu yakın ilişkinin dinamikleri nelerdir?”
“Dukhalar ava gitmeden önce ve av esnasında nelere dikkat ederler, avlanmayla ilgili ne gibi kurallar var ve bu kurallara uymayanların başına neler gelir? Ayı, Sibirya halkları için neden özel bir yere sahip? Ava çıkan bir avcı şans için nelere dikkat eder? Hayvan kemikleriyle nasıl fal bakılır ve rüyalar avcıya nasıl bir pusula gibi yön gösterir?”
“Eğer kişinin başına sıra dışı olumsuz bir şey geldiyse bunun sebebi aile ağacına sunum yapmaması, bir hayvanı saygısızca avlaması, bir nehri ya da ateşi kirletmesi veya bir dağın ruhunu sinirlendirmesi olabilir. Bu düşünce biçiminde yaşayan her canlı birbiriyle bağlantılı ve birbirinden sorumludur.”
“Dünya, insan ve hayvan-doğa, ya da bir diğer tanımıyla kültür ve doğa olarak ikiye ayrılır. İnsan bu döngüde öylesine yüksek bir konumdadır ki doğayla arasındaki ayrım net çizgilerle çizilmelidir. Bu nedenle hayvanlarla insanlar arasındaki benzerlikler mümkün olduğunca azaltılmaya çalışılır; örneğin eski dönemlerde aristokrat İngiliz aileler, emekleme eylemi hayvanları andırdığı için çocuklarının emeklemesine izin vermezdi.”
“Dukhalar ayılara çok büyük saygı duyarlar ve onları akrabaları olarak görürler. Hatta ayılara ‘hakka’, yani ‘abi’ diye seslenmek oldukça yaygındır. Buna rağmen ayılar aynı zamanda av olabilir ve afiyetle tüketilirler, fakat ayı avlarken uyulması gereken bir dolu detaylı kural ve tabu vardır. Ayılar için özel olarak uygulanan kurallardan en önemlisiyse ayılarla avcılar arasında yıllar önce yapılmış bir anlaşmadır, yani Dukhaların atalarından kalma bir inanıştır. Bu anlaşmaya göre eğer bir avcı ormanda ayı görürse ve ayı kaçıp ağaca tırmanırsa avcı bu ayıyı asla vuramaz. Benzer bir şekilde bir kişi ormanda yürürken silahsız olarak bir ayıya denk gelirse, o da ağaca tırmanmalıdır çünkü ayı ağaca tırmanan kişiye asla saldırmaz (Küçüküstel 2013). Bu, insanlarla ayılar arasında yapılmış eski bir anlaşma olarak düşünülür.”
“Çoğu durumda tarım toplumlarında rastladığımız şekliyle otorite ve zenginlik sahibi tek bir lider yoktur ve kararlar hep birlikte alınır; zira bu toplumlarda mal varlığı yok denecek kadar az olduğundan, zenginleşmeyle öne çıkan baskıcı liderler oluşamaz. Bunun nedenlerinden bir diğeri de bu toplumların göçer olmasıdır. Böylece hiç kimse belli bir yere ya da kişiye bağlı değildir ve gerektiğinde yer değiştirerek üzerinde baskı uygulayanlardan uzaklaşabilir.”