Ayrılan Yollar (1962)
Anadolu’da bir şantiyede çalışan üç kardeşin öyküsü.
Şehirdeki Yabancı (1962)
60’lı yıllar ve karaelmas kenti Zonguldak. Şehirdeki Yabancı eğitimini tamamlayıp İngiltere’den memleketine dönen maden mühendisi Aydın’ın çalıştığı maden ocağındaki sömürü düzeniyle verdiği kavga üzerinedir. Film bir yandan düzen eleştirisi yapar, bir yandan da yalın bir aşk öyküsü anlatır. Toplumsal gerçekçi sinemanın önemli örneklerinden biri olan film Moskova Film Şenliği’nin açılışını yapmış, başrol oyuncusu Nilüfer Aydan ise “Şeref Diploması” almıştır.
Karanlıkta Uyananlar (1964)
Bir boya fabrikasında çalışan emekçilerle, babasının ölümünden sonra işin başına geçip ve emekçilerden yana olan genç bir işverenin savaşının öyküsü.
Kızgın Delikanlı (1964)
Yalancı şahitler aracılığıyla hazineden çalınmış topraklar üzerine oturan bir aileyle, toprağın gerçek sahibi olan köylülerin çatışma öyküsü.
Yiğit Yaralı Olur (1966)
Senaryosu Lütfü Akad’a ait film Yılmaz Güney’in ilk dönem filmlerindendir.
Kirli işler çeviren fabrika sahibinden haksızlık gören bir işçi gençle aynı fabrikada çalışan bir işçi kızın kötü patronlarına karşı verdikleri dayanışma öyküsü.
Toprağın Kanı (1966)
Bir petrol kasabasında geçen çeşitli ilişkilerin öyküsü.
Hudutların Kanunu (1966)
Hudut boylarında kaçakçılık yapan Hıdır’ı köylüyü sömüren toprak ağalarını,köy okulunu ateşe verecek kadar yozlaşmış zihniyetteki insanları,köylüyü kaçakçılığa iten ve askerle karşı karşıya getiren bozuk düzeni Yılmaz Güney’in etkileyici oyunculuğuyla anlatır.
Bitmeyen Yol (1967)
Göç ve emek sömürüsünü konu alarak Türk sinemasında önemli bir yer tutan film iki yıl yasaklanmış, uzun süre de sansürlenmiştir. İşsizliğin kol gezdiği 1960’ların Türkiye’sinde altı taşralı arkadaşın hayat mücadelelerini takip eder. Kimi ekmek uğruna suça itilir, kimi büyük kentin caddelerinde açlıktan ölür. Kum deposundaki işçilerin sefaletini gösteren resimler, insan manzaraları fazlasıyla gerçektir.
Umut (1970)
Faytoncu Cabbar ekmek parasını çıkarmak için köyünden ayrılıp şehre, Adana’ya gelir. Bir gün sigara almaya gittiği sırada, bir otomobil yol kenarına çektiği arabasına çarparak atlarından birini öldürür… Ölen atının yerine yenisini almak için gereken parayı ödünç almak üzere, bir zamanlar yanında çalıştığı ağaya giderse de eli boş döner. Biçare Cabbar’ın imdadına arkadaşı Hasan bir umutla yetişir. Telepatik güçleri olduğunu iddia ettiği bir bilgeden bahseder…
Türk sinemasında bir dönüm olarak kabul edilenUmut, 1970 Adana En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Yılmaz Güney) ve 1970 Grenoble Juri Özel Ödülünü kazandı.
Gelin (1973)
Akad, İstanbul’un taşı toprağı altındır düşleriyle büyük kente gelen Yozgatlı aileyi tüm bireyleriyle perdeye aktarırken, Meryem tiplemesini feodal geleneklerinden arındırıp ekonomik özgürlüğüne kavuşturuyor.
Düğün (1973)
Emektar yönetmen Ömer Lütfi Akad, Gelin ile başladığı üçlemesinin bu ikinci filminde, Şanlıurfa’dan gelen bir ailenin yine şehirde yaşamanın zorluklarıyla mücadelesini anlatıyor.
Film, 11. Antalya Film Festivali’nde “en iyi yönetmen” ve “en iyi film” ödüllerinin de sahibi oldu.
Endişe (1974)
Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı film, güneydeki pamuk işçilerinni yaşam öyküsünü anlatır.
Diyet (1975)
Ömer Seyfettin’in aynı isimli öyküsünden Lütfi Akad’ın senaryosuyla sinemaya aktarılan film, köyden kente gelmiş iki çocuklu bir kadınla, aynı fabrikada çalıştığı bir işçinin öyküsünü konu alıyor. Diyet, 12. Antalya Film Şenliği’nde Hülya Koçyiğit’e En Başarılı Kadın Oyuncu, Erol Taş’a da En Başarılı Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini getirdi.
Otobüs (1975)
Filmde, hurda bir otobüsle yurtdışına kaçak olarak götürülen dokuz Türk işçisinin öyküsü anlatılıyor. Stockholm meydanında terkedilen işçiler şaşkındır. İlk kez büyük kent gören işçiler şaşkın bir şekilde vitrinlere, seks shoplara, telefon kabini içinde sevişen çiftlere, tuvalette eş arayan eşcinsellere şaşkınlık içinde bakakalır. Bu büyük şehirde kimi yaşamını yitirir, kimi İsveç polisi tarafından tutuklanır. Film birçok eleştiri alır. Kimilerine göre Türk insanı kötülenip aşağılanmıştır, kimilerine göre ise bu çalışma sürrealist bir çalışmadır. Ama gerçek olan Tunç Okan’ın bu ilk yönetmenlik denemesinde ciddi bir çıkış gösterdiğidir.
Bir Gün Mutlaka (1975)
12 Eylül kurbanı kayıp filmlerden…
1970’li yıllardaki sosyal kitle hareketleri, öğrenci olayları ve siyasi çalkantılar ile işçi sorunlarının konu edildiği yarı belgesel bir çalışma.
Maden (1978)
Her an ölüm tehlikesiyle karşılaşan maden işçilerinin çalıştıkları ocaklarda gereken önlemler alınmaz ve uyarı amacıyla imza toplansa da dayanışma sağlanamaz. Davasında yalnız kalan İlyas (Cüneyt Arkın) direnmesini sürdürünce sendika ağaları tarafından kurşunlatılır. Bir süre sonra da İlyas’ın göçük altında kalııp, ölmesi sonucu ilk kez işçiler bir araya gelir ve film “işçiler birleşin sloganıyla biter.
Güneşli Bataklık (1978)
İşçilerin haklarını arama mücadelesinin anlatıldığı politik dram.
Sürü (1978)
Hamo (Tuncel Kurtiz) geçimleri hayvancılık üzerine kurulu, göçer bir ailenin reisidir. Hamo’nun oğlu Şivan (Tarık Akan), aralarında kan davası olan düşman bir aşiretin kızı Berivan’la (Melike Demirağ) evlidir. Hamo, oğlundan olan üç çocuğu da yaşamadığı için Berivan’ı bir türlü sevemez; Berivan, Hamo’nun aşireti için uğursuz ve lanetlenmiş bir gelindir. Hamo, Şivan’ın Berivan’dan boşanmasını ister. Şıvan ise, babasının baskılarına karşı, yalnız ve çaresiz Berivan’i terketmez. Bu yüzden baba oğul surekli kavgalıdırlar.
Kanal (1979)
“Sömürülen topraksız ya da az topraklı köylülerin ağa düzenine karşı verdikleri savaşımın filmi. Yörenin belli başlı geçim kaynağı pirinç ekimidir. Kasabaya yeni atanan genç kaymakam ise bu sorunlara yabancıdır. Yörenin tek hakimi çeltik ağası Haşim Bey (Kamuran Usluer) ise deneyimsiz kaymakamı avucunun içine alıp, yalnızca kendi çıkarları uğruna, devlete ait iki kanalı açtırır. Çevre köylerini su basar, sağlık koşulları yetersiz olduğundan çocuklar sıtmaya yakalanır. Köylülerin uyarısıyla kaymakam (Tarık Akan) arkları kapatıp suyu durdurur. Çıkarları engellenen ağa bu kez de yüksek makamdaki adamları aracılığıyla kaymakamı başka bir yöreye tayin ettirir.”
Düşman (1979)
İsmail (Aytaç Arman) genç karısı Naciye (Güngör Bayrak), kayınvalidesi ve küçük kızıyla yoksul bir yaşam sürerler. İş bulmak için zorlu bir savaşım vermektedir İsmail. Belediyede kendisine bir iş bulan İsmail yine de kendini ezilmişliğin ve yoksulluğun acılarından kurtaramaz. Karısı ile aralarındaki sevgi bağı ise giderek kopmaya başlamıştır. Çevresindeki gösterişli yaşama özenen Naciye sonunda kötü yola düşer ve bir süre sonra da evi terkeder. İsmail kaçan karısını bulup öldürerek namusunu temizlemek ister.
Bereketli Topraklar Üzerinde (1980)
Orhan Kemal’in ünlü romanından uyarlanan filmde, köyden üç arkadaş; Köse Hasan, Pehlivan Ali ve Yusuf, iş bulup çalışmak için Çukurova’ya gelirler. Önce bir fabrikada, ardından bir inşaatta, sonra da çeltik tarlalarında çok ağır koşullarda işçilik yapmaya başlayan arkadaşların her biri için kader farklı bit yol çizmiştir. Ve ne yazık ki bu yollar, hiçbiri için bunlar hayırlı olmayacaktır.
Demir Yol (1980)
Demiryolu işçileri grevdedir. Grev komitesindeki işçi Hasan, kardeşi Bülent ve arkadaşları bir süpermarketin yiyecek kamyonunu kaçırırlar. Kaçarak, iki kız kardeşin yaşadığı bir eve sığınırlar. Öğrenci olan küçük kız devrimci gruplara sempati duyar, ablası ise zengin ailelerin çocuklarına özel İngilizce dersi vermektedir.
Bu arada tren istasyonunda büyük bir yangın çıkartılır. İşçiler yangını söndürmek için büyük çaba gösterirler. Sonuçta yangını işçilerin çıkarttığı öne sürülür ve bir çok işçi tutuklanır. Grev çözülmeye başlamıştır.
Duvar (1983)
Dördüncü koğuşun çocukları. Dördüncü koğuşun çocuklarının sefaleti. İşte koğuşun kırık camları, hırsızları, katilleri, terk edilmiş çocukları Ay İncecik, kavun dilimi gibi ay umut ve özlem Şişkonun, Şabanın ve diğer çocukların elleri Tanrıya doğru açılır. Derler ki, yeni ayı ilk gördüğünde dua eder ve dilek tutarsan, Tanrı bunları yerine getirir. Çocukların hepsi tek bir dilek tutarlar: Allahım, beni daha iyi bir hapishaneye yolla. Beni de Allahım Tüm çocukların dilek ve arzuları budur: daha iyi bi cezaevi. Buraya artık dayanamıyorlar. Şiddet, Dördüncü Koğuşun angaryaları onları tüketmiş. Her şeyi kabul etmek zorundalar. Temizlik, mutfak işleri, kömür ve çöp taşıma, kısaca cezaevinin tüm angaryası onların eline bakar Dayak, baskılar Onlar gerçekten cezaevinin kölesidirler. Ancak umutları tükenmez. Başka bir cezaevine gitmeyi başarmalıdırlar.
Çark (1987)
Dört fabrika işçisinin mücadele öyküsü. Bir cam fabrikasında çalışan dört arkadaş, emeklerinin karşılığını alamayınca patronla çatışmaya girerler. Ancak sonuç aleyhlerine gelişir ve kendilerini kapının dışında bulurlar. Bu kez dört emekçi bir tersanede iş bulur. Ne var ki bu yeni işlerinde de başka bir sömürü düzeni ortaya çıkar. Patron tarafından “grev kırıcı” olarak kullanıldıklarını farkederler. Dört arkadaşın çalışma yaşamındaki son durakları Kazlıçeşme’deki deri atölyeleridir. Denetimsiz, son derece derece kötü ve sağlıksız bir düzende çalışmasını sürdüren işçilerden biri yaşamını yitirir. Bu iş kazası sonucunda dört emekçi arkadaş, işçileri bilinçlendirerek haklı oldukları grevi başlatırlar.
İş (1994)
“İş-Ekmek-Özgürlük” üçlemesinin ilk filmi.
Ekmek (1996)
1990-91 yıllarında Zonguldak maden işçilerinin eyleme geçiş öyküsü. Özelleştirmeye karşı çıkan maden işçileri, ortak bir direniş sonucu “ekmek savaşı” verirler. Notlar : “İş-Ekmek-Özgürlük” üçlemesinin ikinci filmi.
100 Bin Kişiydiler (2009)
1990-91 büyük madenci grevi ve Ankara yürüyüşünü konu alan 100 Bin Kişiydiler adlı belgesel, Türkiye işçi sınıfı tarihinin bir dönemine ışık tutuyor.