Yoğun çalışma temposu içerisinde kitap okumaya pek vakit ayıramayanlar, iyi bir okuma yapmak için Kurban Bayramı tatilini bekliyor. Bu süreçte kimileri okuyacağı kitapları belirlese de, kimileri henüz buna karar vermiş değil. “Ne okusam” sorusuna yanıt arayanlar için kurgu, kurgu dışı ve çocuk edebiyatından beş kitap önerisinden oluşan üç kısa liste hazırladık.
KURGU
1. Beren ve Luthien, J.R.R. Tolkien (İthaki Yayınları)
Tolkien’in yayımlanmayan metinlerinden derlenerek başlı başına bir kitap haline getirilen Beren ile Luthien’in destansı hikayesi Hobbit, Yüzüklerin Efendisi, Silmarillion ve Tolkien’in yarattığı Elfler, İnsanlar, Orklar ve Cücelerle dolu Orta Dünya hayranlarını bir kez daha bir araya getirecek.
J.R.R. Tolkien’in İlk Çağ’daki destanları ve mitleri anlattığı Silmarillion’ın gelişiminde büyük bir rol oynayan Beren ile Luthien’in hikayesinin yazım sürecinde pek çok detay değişse de gölgelenen aşkları hep baki kaldı: Beren ölümlü bir İnsandı, Luthien ise ölümsüz bir Elf. Önemli bir Elf beyi olan babası, kızının Beren’le olmasına karşıydı ve eğer Luthien’le evlenmek istiyorsa Beren imkansız bir görevi yerine getirmek zorundaydı. Beren, Luthien ile birlikte kötülerin en kötüsü, Kara Düşman, Morgoth olarak da bilinen Melkor’dan en değerli mücevher Silmarili çalmaya çalışacaktı.
Bu kitapta Christopher Tolkien, Beren ile Luthien’in hikayesinin ilk yazıldığı tarihten, Silmarillion’daki haline kadar geçen süreci adım adım ele alıp Orta Dünya’nın en önemli aşk hikayesine nasıl dönüştüğünü, bu evrende giderek nasıl daha büyük bir yer kapladığını gözler önüne seriyor. Bunu yaparken de babasının kelimelerine dokunmadan, orijinal hallerini koruyarak destanın hem manzum hem de mensur biçimlerini ilk kez birlikte yayımlıyor.
2. Saraybosna Marlborosu, Milenko Yergoviç (Kutu Yayınları)
Saraybosna’yı ve savaşı anlatan kitaplar arasında Saraybosna Marlborosu şüphesiz ki apayrı bir yer tutuyor. Aynı zamanda şair olan Yergoviç, savaş en acı şekilde devam ederken Saraybosna’da kalmayı tercih eden Bosnalı bir Hırvat. Kentteki Boşnakların, Hırvatların ve Sırpların kaderini duygu sömürüsünden uzak fakat insani bir üslupla ele alan öyküler, savaşın yarattığı travmalar ve her şeye rağmen devam eden neşeli anlar ile okurun zihnine kazınıyor. World Literature Today (1989 2014) tarafından dünyaya ilham veren 25 kitaptan biri olarak takdir edilen bu muhteşem öykü seçkisi, ünlü Türkolog Prof. Dr. Ekrem Çauşeviç’in sunuşuyla Özge Deniz tarafından Hırvatça aslından Türkçeye çevrildi.
3. Kimsenin Bilmediği İnsanlar, Kadri Öztopçu (Can Yayınları)
Gözlerimizi kimsenin gelmeyeceğini bildiğimiz alacakaranlık yola dikmiş bekliyoruz. Akşam. Güneşin hükmü artık hiçbir yerde geçmiyor. Gölgeler uzun ve koyu. Kuytular gitgide daha serin. Acıkmış kediler çöp eşeliyor karşı arsada. Bulduklarından mutsuz, çekip gidiyorlar sonra.
Arsa, çocukluğumun arsasına benziyor: Top koşturduğumuz, çelik çomak oynadığımız, kızları kızdırıp saçlarını çektiğimiz. Her gün bir başkasına âşık olduğumuz…
Çok yaşlıyız, diyor sevgilim, vakit çok geç.
Gitmek için mi, kalmak için mi?
Beklemek için.
Kadri Öztopçu yeni öykü kitabında toplumun kıyısındakilerin peşine takılıyor. Belki fazlasıyla alışkın olduğumuz için görmediğimiz, belki bile isteye görmezden geldiğimiz bu insanların yaşantılarına ve iç dünyalarına bambaşka bir derinlik katan hüzünlü, derin hikâyeler yer alıyor Kimsenin Bilmediği İnsanlar’da.
4. Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler, Yuri Herrera (Notos Kitap)
Meksikalı yazar Yuri Herrera, Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler’de kadın kahramanı Makina’nın, kardeşini bulmak için Gabacho topraklarına geçiş macerasını anlatıyor. Ucunda hayal kırıklığı, başkalaşım ve ölüm tehlikesi olan bu yolculukta Makina’nın dört patrondan da yardım alması şart. Evine dönebilmek için kardeşinin izini sürmek ve bu maço erkekler dünyasında hayatta kalmayı başarmak zorunda.
Herrera’nın Dante’nin İlahi Komedya’sına benzetilen üç romanından ikincisi Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler, cehennemin dokuz aşamasını anlatan Aztek mitlerinden izlerle ilerliyor. Kimliğinden sıyrılmak için ölüm şart mıdır, öteki kimdir, dil nasıl biçimlenir… Makina’nın kılavuzluğunda arada kalmışlığın ve çok kültürlülüğün özüne dair çok katmanlı bir yolculuğa atılıyoruz. Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler Meksika ile Amerika arasındaki göçlere, yeraltı dünyasının tekinsiz işleyişine yakından bakmamızı sağlıyor. Bedenlerin Göçü gibi sessizliklerle örülü, hem siyasi hem fantastik hem de distopik bir anlatı.
5. Peru Travması, Mehmet Mollaosmanoğlu (The Kitap Yayınları)
Amazon Nehri murdar bir güne uyandı o sabah. İstanbul kalkışlı uçak Bogota’ya ulaşamadı…
Her şey böyle başladı.Ya da her şey böyle bitti. Çünkü Voodoo büyülerinden Amazon şamanlarının ceset asma ayinlerine kadar uzanan kayıtdışı ilimleri, bildiğimiz kitaplar asla yazmadı, hiçbir okul öğretmedi ve biz kavrayışsız diplomalar aldık.
Bu ağaç dediler, bu taş, bu da ekmek… Hepsi için birer hikâye uydurdular. Öğrendiğimizi zannederken unutturdular, aklımızın, şuurumuzun ve bilincimizin muhteşem uyumuna izin vermediler. Sonra ne oldu? İnsanlar hastalandı, insanlar savaştı, insanlar yalnızlaştı ve sonunda tümü birden bağlanmış atlar gibi huysuzlaştı. İnsan düştükçe doğa düştü, dünya düştü, gökyüzündeki melekler düştü.
Ve en son o uçak düştü…
Geride kazadan sağ kurtulmuş bir babayla ne ölüsü ne dirisi bulunan küçük kızı kaldı. Bir de Amazon yerlilerinin içinde ayavaska ayinlerine sıkışmış bir hayat…
KURGU DIŞI
1. Bakü Komünü 1917-1918, Ronald Grigor Suny (Aras Yayınları)
100. yılını tamamlamış olan Ekim Devrimi üzerine yeni çalışmalar, Devrim’in bir merkezden başlayarak çevreye yayıldığı şeklindeki geleneksel algıyı önemli ölçüde kırmış bulunuyor. Ronald Grigor Suny’nin 1972 tarihli Bakü Komünü kitabı bu açıdan öncü bir eser olarak kabul ediliyor. Suny, Bakü Komünü’nde yalnızca çevreden bir bakışla Sovyet Devrimi’nin bütünlüğüne katkıda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda devrim tarihi içinde son derece özgün bir deneyim olan Bakü Komünü’nü gölgeden aydınlığa çıkarmıştır. Emek tarihi genellikle büyük merkezlerle ilgilidir. Suny, Bakü’nün bütün çelişkileri ve işçi hareketinin kendine has özellikleriyle birlikte işçi hareketi için nasıl önemli bir merkez haline dönüştüğünü gösteriyor. Rus, Müslüman, Ermeni gibi farklı etnik gruplardan emekçilerin bir arada yaşadığı kozmopolit bir petrol ve işçi kenti olan Bakü’de Bolşevik önder Isdepan Şahumyan’ın önderliğinde, Paris Komünü’nden esinlenerek ilan edilen Komün’ün başardıkları ve karşılaştığı sorunlar, toplumsal hareketler açısından çıkarılabilecek pek çok kıssaya zemin oluşturuyor. Siyasal tarihte nadir rastlanan bu demokratik ve barışçıl geçişi Suny en ince ayrıntılarıyla resmetmekte. Bakü Komünü, aynı zamanda, Kafkasya’nın kavgalı iki halkı –Ermeniler ve Azerbaycanlılar– arasındaki gerilimlerin tarihsel arkaplanına dikkat çekmesi açısından da ilgiyle okunuyor.
2. Dijital Minimalizm, Cal Newport (Metropolis Yayıncılık)
Bir zamanlar gözümüz ikide bir telefona kaymadan dostlarımızla uzun uzun sohbet edebiliyorduk. Sürükleyici bir kitabın, büyüleyici bir günbatımının veya bir hobi faaliyetinin içinde saatlerce kaybolabildiğimiz zamanlar da oldu. Hatta lezzetli bir yemeğin, güzel bir ânın veya bir konserin tadını sosyal medyada paylaşmaya gerek duymadan da çıkarabiliyorduk. Asıl önemlisi, bir zamanlar düşüncelerimizle baş başa geçirebildiğimiz uzun zamanlarımız vardı ve hiçbirimiz bundan şikâyetçi değildik.
Bugünse çeşitli ebatlardaki ekranlar ve 7/24 internet erişimi olmadan adım atamaz haldeyiz. Akıllı telefonlarımız en mahrem anlarımızda dahi bize eşlik ediyor. Dahası, bizim bir zamanlar sahip olduğumuz gerçek hayat hissini neredeyse hiç tatmamış, odaklanma ve empati becerisini gitgide yitiren bir kuşak yetişiyor gözlerimizin ve ekranlarımızın önünde.
Peki ne oldu da böyle oldu? Daha da önemlisi zararın neresinden, nasıl dönebiliriz?
Pürdikkat adlı eseriyle dünya çapında adından söz ettiren Cal Newport, elinizdeki kitapta dikkatimizi sömüren bu dijital sarmalın içine adım adım nasıl itildiğimizi anlatıyor. Bu sarmaldan çıkabilmek için önümüze bir yol haritası seren Newport, “dijital minimalizm” olarak adlandırdığı özgün bir teknoloji kullanımı felsefesi öneriyor.
Cal Newport’a göre dijital teknolojilerin nimetlerini reddetmenin âlemi yok; bütün mesele hangi aracı, ne zaman ve ne amaçla kullanacağımıza karar verip geri kalan tüm ıvır zıvıra sırt çevirmek. Bunun için öncelikle “dijital temizlik” olarak adlandırdığı otuz günlük bir derlenip toparlanma sürecinden geçmemizi öneren Newport, dijital minimalistlerin faydalandığı uygulamalardan ve analog hayatlarından örnekler veriyor.
Dijital minimalizm, albenili teknoloji yığınında kaybolduğumuz bu çağda yaşamaya değer bir hayat kurmakla alakalı bir felsefe. Bizi ekran bağımlılığıyla yüzleşmeye davet eden Cal Newport’un çağrısına kulak vermenin şimdi tam zamanı.
3. Gölgeler İçinde Rusya, H.G. Wells (İthaki Yayınları)
H. G. Wells’in Rusya’ya yaptığı üç ziyaretten 1920 yılında gerçekleşen ikincisini anlattığı Gölgeler İçinde Rusya, Bolşevik Devrimi sonrası Rusya’nın haletiruhiyesini resmediyor. İç savaşın henüz sona erdiği, Bolşeviklerin başta olduğu ama kontrolü tam sağlayamadığı bu dönemde Wells, Rus Çarlığı’nın yıkılmasının etkisindeki sosyal hayatı, kültür-sanat ve bilim dünyasındaki gelişmeleri değerlendiriyor.
Petersburg ve Moskova’ya yaptığı bu yolculukta Wells ünlü opera sanatçısı Fyodor Şalyapin ve yazar dostu Maksim Gorki ile olan görüşmelerini içtenlikle aktarıyor. Daha sonra Kremlin’e giderek Lenin’le o ünlü röportajı yapıyor. Wells’in 1934 yılında Josef Stalin’le yaptığı röportaj da Gölgeler İçinde Rusya’ya ek olarak kitabın sonunda kendine yer buluyor.
4. İspanya, Yaşasın Ölüm, Nikos Kazancakis (Can Yayınları)
İspanya, ulusların Don Quijote’sidir. Dünyayı kurtarmaya çalışır, güvenliğe ve refaha sırtını döner, ele geçmez binlerce hayali kovalar. Bu mantık ötesi donkişotça seferlerde kendini tüketir. Şehirleri harap olur. Tarlaları çoraklaşır. Araplardan kalma kanalları tıkanır, bahçeleri kurur. Kendi efsanesini yaratır İspanya. Mutluluk ve refahı, ılımlılık ve barışı ne yapsın?
1920’lerin sonunda Eleftheros Logos gazetesinin dış haber muhabiri olarak gittiği İspanya’da Nikos Kazancakis yıkılmış bir imparatorluğun kalıntılarında yaşayan küçük insanları, gezgin şövalyelerin at sürdüğü günlerden beri değişmemiş uçsuz bucaksız bir taşrayı, İspanya’dan yolu geçen tüm kültürlerin bıraktığı rengârenk mirası bulmuştu. O günlerde İspanya, “karanlık ve korkunç” bir yüzyıla izini bırakacak varoluş krizinin tam ortasındaydı. İçsavaş felaketinden önce, bulutların toplanmasını olacakları bilmeden izleyen Kazancakis, savaş sırasında tekrar İspanya’ya dönmüş ve ülkeyi saran vahşete, Madrid’in düşüşüne bizzat tanıklık etmişti.
İspanya, Yaşasın Ölüm, Kazancakis’in deyimiyle bir yüzü mahzun ve hayalperest Don Quijote, bir yüzü pragmatist ve şen Sancho Panza olan bu esrarengiz ülkenin özünü tüm tezatlarıyla, şiddetiyle, güzelliğiyle ve onuruyla anlatan bir yapıt.
5. Çalışanın Fizyolojisi, Honore de Balzac (VakıfBank Kültür Yayınları)
Nasıl ki Honoré de Balzac’ın Zarif Bir Yaşam Üzerine adlı çalışması modernitenin önemli unsurlarından biri olan modayı mizahi bir dille ele alıyorsa, Çalışanın Fizyolojisi de modern şehir yaşamına dair aynı derecede önemli bir konuyu inceliyor: bürokrasi ve onun çarklarının işleyişi. Franz Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce, Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, Balzac, edebi dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor. 1841’de yayımlanan ve yaklaşık 180 yıl sonra ilk defa Münif Sair tarafından Türkçeye çevrilen bu küçük kitapta, Balzac’ın diğer tüm eserlerinde görüp tanıyıp aşina olduğumuz suretler ve hikâyeler bir kez daha -ama bu sefer beyaz yakalılar olarak buluşuyor ve ortaya çok renkli bir tablo çıkıyor. Toz yüklü, stres dolu ve boğucu ofis ortamına dair eğlenceli bir dille kaleme alınan Çalışanın Fizyolojisi, Sanayi Devriminin iş hayatında yarattığı köklü değişikliğe dair asla eskimeyen bir ilk bakış.
ÇOCUK EDEBİYATI
1. Dört Buçuk Silahşörler, Pierdomenico Baccalario ve Eduardo Jauregui (Domingo Yayınevi)
Tuhaflıkların sonu gelmiyor.
Yıllardır severek okuduğumuz hikâyelerin başına garip şeyler gelmeye devam ediyor. Şimdi de Üç Silahşörler! Kitabın orta yerinde, aslında hikâyede olmaması gereken bir karakter belirdi: esrarengiz Cüce Gumpo! Bu kötü karakterli cüce, bildiğimiz Üç Silahşörler hikâyesinin altını üstüne getirmekte kararlı.
Alba ve Diego hikâyeyi onarmak zorunalar. Bunun için önce Paris’e gitmeleri, kitap karakteri kılığında hikâyeye sızmaları, sonra da bir yolunu bulup bu davetsiz misafiri kapı dışarı etmeleri gerekiyor. Peki, sıcak çikolata aşkı Gumpo’yu FINIS kapısına götürmeye yetecek mi?Ve unutmadan: “Şimdiye kadar yazılmış en güzel öykü” hâlâ kayıp…
2. Oyunda Kal, Koray Avcı Çakman (Altın Kitaplar)
Sanal alem hepimizin hayatında başköşede artık. Çoğumuz, gerçek hayatta ulaşamadığımız başarıyı, beğeniyi, saygınlığı orada yaşayabiliyoruz kolayca. Koray Avcı Çakman, yeni kitabı Oyunda Kal’da çocukların gözünden işte bu ikilemi konu alıyor. Ve keşfedilmeyi bekleyen bir dünyaya tıpkı bir gün ışığı gibi sızıyor.
Varvar’ı, Yokol’u, Devsil’i ile gizemli bir kent, Varkent! Bilgisayar başında değme korsanları kıskandıracak kadar parlak, okulda sönük bir genç, Asım! Youtuber olmak isteyen arkadaşı, Mali! Varkent’ten bir tanıdık, Melis! Okulun en havalısı ve bir o kadar da acımasızı, Kutay! Süpsüp vidası, pıtpıt teli ile yapılan bir robot! Ağlak mantı, logosu ısırılmış limon olan bir teknoloji devi, haylaz bir papağan… Tüm bunların yolları kesişirse neler olur? Bakben misin, İzleben mi? Soluk soluğa bir maceraya ne dersin?
3. Parlak Fikir Pastası, Luigi Ballerini (Günışığı Kitaplığı)
Özgürlük bazen bir pasta kılığındadır!
İtalyan Andersen ödüllü yazar Luigi Ballerini, Türkçe’deki ilk romanında, okurlarını uzun süre zihinlerden silinmeyecek leziz bir yolculuğa çıkarıyor. Tadı damakta kalan sımsıcak karakterler ve betimlemeler mis kokular eşliğinde, bir pasta evinden içeriye davet ediyor. Tek tek her insanın duygu durumuna dair saygı ve hoşgörü sarmalı kuran roman, eşsiz bir yaratıcılık ve dayanışma evreni kuruyor; arkadaşlığı, dayanışmayı ve sevgiyi harmanlıyor. Dinamik ve renkli anlatımıyla okurlarını leziz bir mekânın etrafında toplayan yazar, “iyi” ve “güzel” uğruna birlikte hareket edebilmenin tarifini veriyor.
Marta, yaz tatilinde neler yapacağını düşünüp dururken yolu, bulunduğu sokağın griliğinde yemyeşil çiçek gibi açan bir pasta evine düşer. Kişilere ve durumlara özel, leziz pastacıklar yapan Euforbia Hanım’ın kursuna katılmaya karar verir. Babasının sorunlu öğrencisi Matteo’yu da kursa katılmaya ikna edince, pasta kremalı, krem şantili, meyveli, pudraşekerli nefis saatler başlar. Ancak, belediye bu gri sokağı tümden değiştirmek üzere kolları sıvamıştır!..
4. Küçük Dalgıç, Azize Köse Arslan (Yeni İnsan Yayınevi)
Denizi bütün çocuklar çok sever. Şimdi Küçük Dalgıç ile çocuklarımız deniz müzelerini de merak edecek ve gittiklerinde bu muhteşem tarihi alanlarda nostaljik bir yolculuğa çıkacaklar.
Denizin derinliklerinin bütün güzellikleri, sürükleyici hikayemiz ve muhteşem çizimlerle eşsiz bir kitaba dönüşüyor.
5. Altı Masal Üstü Masal, Ayla Çınaroğlu (Tudem)
Kim demiş niye demiş, bu masalı kim dinlemiş?
Ayla Çınaroğlu’nun sihirli dizeleri, Mustafa Delioğlu’nun çizgi ve renkleriyle tadına doyulmaz bir anlatı şöleni sunan Altı Masal Üstü Masal, ikilinin daha önce ayrı kitaplar halinde okurla buluşan altı bağımsız ve özgün masalını tek bir kitapta buluşturuyor.
Dokuz yaş ve üzeri masalseverleri, geleneksellikten evrenselliğe uzanan gizemli bir masal evrenine konuk eden bu sürükleyici kitap; zaman zaman içinde, düşün gerçeğe karıştığı olağanüstü bir dünya resmediyor.
Özenli dili ve etkileyici üslubuyla türünün en nitelikli yapıtları arasında gösterilebilecek Altı Masal Üstü Masal, etik ve insani değerlere yaptığı güncel göndermelerle okurunu uzun uzun düşündürüyor.
“Masal bu ya, bir zamanlar bir sihirbaz varmış. Her parmağında bin beceri, her sözcüğünde bir sihir… O sahneye çıktı mı hayretle açılırmış gözler, tutulurmuş diller, ses soluk kesilirmiş.”
“Altı üstü masal canım,” deyip geçmeyin,
Düş ekmeden sakın ola niyet biçmeyin.
Gelin masalımıza kulak verip, şerre düşmeyin,
Siz siz olun “var”ın “yok”tan doğduğu masallardan şaşmayın!
Edebiyatımızın yaşayan çınarlarından Ayla Çınaroğlu’nun kaleminden, geleneksel masal öğelerini ustalıkla kullanan, günümüz yaşamına ayna tutan çok renkli bir masal seçkisi…