Birini tanımak ne kadar sürer? Bir hafta? Bir ay? Bir yıl? Bu kişi sevgiliniz, arkadaşınız, hayranı olduğunuz biri ve hatta aile üyeniz bile olsa, bence bir insanı tamamen tanımak mümkün değil. Birini tamamen anlamaksa tanımaktan bile daha zor. Biz insanlar değişken canlılarız ve bir gün içinde tüm düşüncelerimiz değişebilir.
Con Sinov kimliği belirsiz bir yazar. Kendini gizlemeyi ve düşüncelerini kapalı bir kapının ardından bize aktarmayı tercih eden biri. Dolayısıyla hakkında bir bilgi yok. Bu ismi duyanların çoğu onu Twitter’daki paylaşımlarından hatırlayacaktır. “Bilgisel” başlığıyla bize birçok konuda bilgiler sunuyor. Con Sinov’un kim olduğunu bilmesek de ufku geniş ve kalemi kuvvetli biri olduğu çok açık. Bir de tahminimce Game of Thrones dizisi fanı ya da böyle düşünmemizi istiyor ama bunun konumuzla alakası yok.
Yarının Adamı, içinde onlarca kaynaktan alınmış bilgiler barındırıyor ve yazarımız bu bilgileri neredeyse bir roman gibi anlatmış. Tarih kitaplarına çoğu kişi önyargılı baksa da Yarının Adamı bir ders kitabından çok bir sohbet havasında geçiyor, ki yazarımız da zaten bundan şikâyetçi.
“Onu ne kadar da özenle tanımıyoruz. Oysa sevginin, tanımadan yeşermesi mümkün müdür? Vakti zamanında bir felsefe kitabında; aşk hissinin tanımaktan önce geldiğini, tanıdıkça sevgiye dönüştüğünü okumuştum. Bu durumda biz aslında Mustafa Kemal’e âşığız. Hem de çok âşığız. Ama onu yeterince tanıyamadığımız ve anlayamadığımız için gerçek anlamda sevemiyoruz.” (Sayfa 6)
Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz? Ders kitaplarında okuduğumuz kadarı mı? Milli bayramlarda paylaşılanlar kadarı mı? İnternete “Atatürk hakkında ilginç\bilinmeyen 10 bilgi” yazınca çıkanlar kadar mı? Ben bir sınıf öğretmeniyim. Çocuklara Mustafa Kemal’i anlatmak en önem verdiğim görevlerden biri. Yarının Adamı’nı okuduğum zaman 10 Kasım yeni bitmişti. Kitabı okurken çocukların anma töreninde takındığı davranışlar gözümün önüne geldi hep. Herkes törenin bitmesini dört gözle bekliyordu. Töreni doğru düzgün izlemiyorlardı bile. Birkaç öğrenci neden siyah giyindiğimizi sorguladı, bazıları o günün neden böyle anmak gerektirdiğini anlamadı. Ben birinci sınıfların öğretmeniyim ve bu sorgulamalar bizde daha fazlaydı. O yaştaki çocuklara böyle bir bilinç aşılamak için belki biraz erkendir ama ortaokuldaki öğrencilerin bile umurunda olmaması beni biraz üzmüştü.
Atatürk hakkında yanlış bilinen şeylerden bahsedelim biraz da. Con Sinov şöyle bir örnek veriyor:
“…O çok ünlü ‘Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak’ sözü… Nasıl da gururla herkesin dilindedir. Fakat Mustafa Kemal’in böyle bir sözü yoktur. Sözün aslı; ‘Milli kültürü muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak’ şeklindedir. İki söze dikkatli baktığımızda, ilki yalnızca ‘muasır medeniyetler seviyesine çıkmayı’ öngörür ve bu uğurda milli kültürün durumunu önemsemez. Fakat Mustafa Kemal’in asıl sözünde ‘milli kültür’ terk edilmemiştir, hedef ise muasır medeniyetler seviyesinin de ötesidir. Başka bir deyişle, Batı’nın gelişmişlik seviyesinin de üzerine çıkmaktır. Bu farklılık, Mustafa Kemal’in Batı hayranı değil de medeniyet hayranı olduğunu gösteren önemli bir detaydır. Fakat her nasılsa, Mustafa Kemal’in sözü zaman içerisinde değişmiş ve kupkuru bir hale gelmiştir. Daha da ilginci, toplum Mustafa Kemal’i o kupkuru sözle benimsemiştir.” (Sayfa 6)
Yarının Adamı’nda en çok hoşuma giden Atatürk’ün Millî Mücadele öncesi, sadece bir öğrenci olduğu zamanlardan bahsedilmesiydi. Hiçbirinden haberim yoktu ve Mustafa Kemal’in her şeyden önceki halini okumak çok zevkliydi. Kitapta kronolojik bir sıra olmamasına rağmen anlatılanlar kafanızda hemen şekilleniyor. Mustafa Kemal’in o toy ama azimli halleri gözünüzde canlanıyor. Bir anlamda da Atatürk’ün de bir insan olduğunu hissettirdi kitap bana. Onun hakkında sürekli başarıları konuşuluyor ama zindana atılması, ev hasreti veya aşk acısı çekmesi çok konuşulmaz. Bence bir insanı yeterince tanımak ve anlamak için bu yönlerin de bilinmesi lazım ve Con Sinov da böyle düşünmüş olacak ki bu kalitede bir kitap ortaya çıkarmış.
“Bir gün ah ettimse cana suz-i nak oldum yeter,
Sağ iken oldum helak, sonra harap oldum yeter,
Payi ağyara serildim, sanki hak oldum yeter…”
*Bir günah işledimse ey sevgili, yandım yeter,
Sağken öldüm, harap oldum, mahvoldum yeter,
Rakiplerin/yabancıların ayağına serildim, sanki toprak oldum yeter. (Sayfa 34)
Twitter’da bilgi paylaşımına devam eden Con Sinov, kitabı yazma amacının Mustafa Kemal’i daha iyi anlamamızı sağlamak olduğunu söylüyor. Bunun için de onlarca kaynağa başvurmuş ve yoğun bir çalışma sürecinden geçmiş. Ayrıca kitabın içinde, anlatılan konulara uygun fotoğraflar da var. Onları incelemek de çok büyük keyifti.
Yazar özellikle “Mustafa Kemal” ve “Yarının Adamı” ifadelerini seçmiş, “Atatürk” hitabını çok az kullanıyor. Bu seçimin nedenini de kitabın başındaki şu alıntıyla anlıyoruz:
“Mesela yukarıda bahsettiğim sözdeki hitap, yani ‘Atam’, onun hiç sevmediği türdendir. Bir defasında, ‘Bana Atam diyeceklerini bilseydim bu soy ismi almazdım,’ bile demiştir.” (Sayfa 6)
Zaman kavramı beni hep çok düşündürmüştür. Yaralar zamanla iyileşir, acılar zamanla diner, kopan bağlar zamanla düzelir… Mustafa Kemal de bundan nasibini almış. Tabii ki birçok tepkiyle karşılaşmış, önüne birçok zorluk çıkmış ama zamanla her şey rayına oturmuş. Bunlar için de bedeller ödenmiş elbette. (Bu iki cümle arasına bir bağlam vermek gerekiyor sanki Ecem? Miş’li geçmiş zamandan bir anda şimdiki zaman ifadesine geçilmiş.) Sultan Reşat zamanında hükümet değişikliğine gidiliyor ve ordunun siyasete karışması önleniyor. Con Sinov bu durumu şu şekilde anlatıyor:
“Politik huzursuzluğu dindirmeye çalışan yeni hükümet, ordu mensuplarının siyasete karışmasını engelleyen bir düzenleme hazırlıyor ve Mustafa Kemal’in yıllardır dile getirdiği öneri ancak türlü badirelerden sonra hayata geçiriliyordu. Gelişmeyi duyan Mustafa Kemal, ‘Ben iki yıl önce dediğimde gerici olmuştum. Zaman ve olaylar her türlü gerçekleri kanıtlar ve belirtir. Fakat bazen böyle bir öldürücü darbe indirerek,’ diyordu.” (Sayfa 132)
Yarının Adamı, bu ve bunun gibi bir sürü olayı kaynakçalara dayalı şekilde anlatıyor. Bazı kısımları okurken gülümseyecek, çoğu kısımda heyecanlanacak ve pek çok yerde de üzüleceksiniz. Bildiğim kısımları okurken bile tüylerim ürperdi, çoğu yerde gözlerim doldu. Özellikle “Sürgün” adlı bölüm bana tarihin gerçekten tekerrür ettiğini gösterdi. Kendimizi gerçekleştirme yolculuğumuzda Mustafa Kemal’den öğrenecek çok şeyimiz var. Umudumuz hiç sönmesin.